Alo Fatih, demode... Yeni moda: Alo Fethullah!
Bu konuyu daha önce de yazdım... Ama yeri geldi, yine yazayım...
Tarih, 3 Kasım 1996...
İzmir’den İstanbul’a doğru seyir halinde olan 06 AC 600 plakalı Mercedes marka otomobil, saat 19.15 civarında, Susurluk’un “Uşakyolu Mevkii”nde benzin istasyonundan çıkan Hasan Gökçe yönetimindeki 20 RC 721 plakalı “kamyon”a arkadan çarpmıştı!..
“3 kişinin öldüğü, 1 kişinin ağır yaralandığı” kaza; ilk bakışta, her zaman karşılaştığımız “sıradan bir olay” gibi görünüyordu.
Ne var ki; “otomobilin içindeki kişiler”in kimliği, olayın “sıradan bir kaza olmadığı” yönündeki şüpheleri kuvvetlendirecek nitelikteydi!..
Çünkü otomobilde;
İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, üzerinden Mehmet Özbay adına düzenlenmiş sahte kimlik kartı çıkan Abdullah Çatlı, DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak ve “Çatlı’nın sevgilisi” olduğu öne sürülen Gonca Us adlı bir hanım vardı!..
Hani, “Ergenekon Terör Örgütü” için;
“Birbiriyle hiç alâkaları olmayan insanları toplayıp, Ergenekon adlı örgüte dahil etmişler!..
Bir profesör ile generalin, bir yazar ile tetikçinin aynı örgütte işi ne?.. Elmalarla armutları toplayıp, aynı sepete koymuşlar!..”
Diyorlardı ya;
Aslında “Susurluk’taki kazanın aktörleri”nin de “birbirleriyle ilişkili” olduğunu söylemek mümkün değil!..
Öyle ya;
“Aynı otomobil”de, “4 ayrı insan!”
Söyleyin Allah aşkına;
Hüseyin Kocadağ ile Abdullah Çatlı’nın veya Sedat Bucak’ın ne ilgisi olabilir?..
Ya da;
Gonca Us’un o otomobilde işi ne?..
Demek oluyor ki;
İnsanlar, sadece “fikrî paralellik”te bir araya gelmiyor!..
Bazen, “çıkar ilişkileri” de bir araya getiriyor insanları!..
Yoksa, “4 benzemez” insanın aynı otomobilde ne işi olabilir ki?..
Demek ki, varmış!..
Susurluk’ta da varmış!..
Ergenekon’da da var!..
DÜN ETÖ... BUGÜN FTÖ
Dedim ya;
O günlerde, “Ergenekon” için “Birbirleriyle hiç alâkası olmayan insanlar aynı çuvalın içine nasıl doldurulur?” diye soruluyordu...
Bugün ise, “aynı mantık”tan hareketle “Paralel Yapı” ifadesine karşı çıkılıyor ve deniliyor ki;
“Bir yanda Fethullah Gülen Cemaati, bir yanda işadamları... Bir yanda gazeteciler, bir yanda STK temsilcileri... Bir yanda hakim ve savcılar, bir yanda polisler ve bürokratlar...
Bir yanda muhalefet partileri, bir yanda vakıf ve dernekler... Bunların birbirleriyle ne ilgisi olabilir ki?.. Tutturmuşlar bir Paralel Yapı!.. Farklı kesimlerdeki ve farklı görevlerdeki insanlar aynı çatının altına nasıl sokulur?..”
Bu “birbirine benzemez” insanlar aynı “yapı”nın, aynı “örgüt”ün, aynı “çete”nin ve aynı “yıkım ekibi”nin içinde nasıl gösterilir bilemem ama, sizlere “taptaze bir örnek” sunmak ve nasıl bir “ittifak” kurulduğunu göstermek istiyorum...
GÜFTE VE BESTE KARDEŞLİĞİ!
Tarih 17 Şubat 2014...
Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Pazartesi yazılarında şöyle bir cümle kullandı:
“Başbakan yolsuzluk soruşturmasındaki savcı ve polisleri ‘paralel yapı’ olarak tanımlıyor ve onun üzerinden sürekli hakaretamiz konuşmalar yapıyor.
İyi de bir evde bulunan 7 çelik kasayı o polisler mi koydu; onlar mı kasalarda, ayakkabı kutularında milyonlarca lirayı sakladı? Medyanın tamamını esir alma girişiminizle ‘paralel yapı’nın ne ilgisi olabilir? Villalar, rüşvetler, komisyonlar, havuzlar... Bu konularda konuşmaktan kaçıp alakasız insanları zan altında bırakmak ayıp değil mi?”
Tarih 18 Şubat 2014...
Ekrem Dumanlı’nın dikkat çektiği bu noktalar, CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu tarafından “soru” haline getiriliyor ve “CHP Grubu’nda” tek tek okunuyor:
* 700 bin liralık saati Bakan Çağlayan’a paralel devlet mi verdi?..
* Ayakkabı kutusuna 4.5 milyon doları paralel devlet mi koydu?
* Bakan çocuklarının evine para kasalarını paralel devlet mi koydu?
* O kasaların içine milyon dolarları paralel devlet mi koydu?
* Yatak odalarındaki para makinelerini paralel devlet mi koydu?
* Yandaş medya için para havuzunu paraleller mi oluşturdu?
Sizleri bilmem ama, şahsen ben; “Dumanlı’nın yazısı” ile “Kılıçdaroğlu’nun konuşması” arasında bir “paralellik” gördüm ve kendi kendime sormadan edemedim;
“Kılıçdaroğlu’nun konuşma metinlerini acaba Dumanlı mı hazırlıyor?”
Öyle değise bile;
“Kılıçdaroğlu’nun kılavuzluğunu Dumanlı’nın yaptığından kuşku yok!”
Ne ilginç değil mi;
Güfte, Ekrem Dumanlı’dan,
Beste CHP Basın Müşaviri’nden,
Şarkıyı icra, Kılıçdaroğlu’ndan!..
Sonra da, diyorlar ki;
“Hani nerede Paralel Yapı?”
Daha nerede olsun;
Dünün “ülkücü”sü Ekrem Dumanlı ile bugünün “CHP Genel Müdürü” aynı paralelde yazılar yazıyor, demeçler veriyorsa, “Paralel Yapı”yı uzaklarda aramaya gerek yok!..
Malûm, Bay Kılıçdaroğlu, bir zamanlar; “Nerede bu Ergenekon?.. Adresini bilsem, gidip üye olacağım” demişti... Şimdi,. “Paralel Yapı” ile ilgili olarak da aynı şeyleri söyler mi bilmem... Kimbilir; belki de “Paralel Yapı’nın kucağında” oturduğunu bildiği için, herhalde “adres sorma” gereği duymuyordur!..
BU, NASIL HOCAEFENDİ?
Bir “Paralel Yapı”dan, bir “örgüt”ten, bir “çete”den söz edildiğine göre; bu yapının, bu örgütün ve bu çetenin bir “lideri”, bir “başı” olmalı değil mi?..
Peki, o kim?..
Ekrem Dumanlı, Pazartesi günkü haftalık yazısında diyordu ki;
“Bak sen şu kaderin cilvesine! Darbecilerin yapamadığını ‘kardeşler’ yapacak ve camia, örgüt suçlamalarıyla yüz yüze gelecek; öyle mi? ‘Ehl-i küfür’ün kuramadığı tezgâh ‘ehl-i iman’ tarafından kurulacak ve Hocaefendi’ye ‘örgüt lideri’ denecek öyle mi? Sanılıyor ki ma’şeri vicdan uyuyor. Ve sanılıyor ki zulüm sonsuza kadar sürecek, kirli planların hesabı sorulmayacak.
Ağzından çıkanı kulağı duymayanlar! Yazdığı müfteri yazıdan yüzü kızarmayanlar! Peşinen söyleyeyim ki uzun bir zamandan beri fettan bir üslupla sürdürülen mesnetsiz çete/örgüt suçlaması ile 76 yaşına gelmiş Fethullah Gülen Hocaefendi’ye zarar vermeye kalkışırsanız tarih, adınızı Yezid’lerin, Haccac-ı Zalim’lerin yanına kaydedecek.”
Dünkü gazetelerde yer alan, “Fethullah Gülen’in son kasetleri”nden sonra, Ekrem Dumanlı, “hâlâ aynı görüşte midir” bilemiyorum...
Dün yayınlanan kasetlerden sonra, Fethullah Gülen’in; “76 yaşında bir Hocaefendi” olup olmadığı herhalde tartışılacaktır.
Bu, nasıl “Hocaefendi”(!)dir ki;
* Şefkat Tepe adlı dizi filmin “film senaristi” gibi, “replik”lere varıncaya kadar kendisine danışılıyor, “onay” isteniyor!..
Bu, nasıl “Hocaefendi”(!)dir ki;
* Bir “medya patronu” gibi, Zaman gazetesine hangi haberin girip, hangisinin girmeyeceğine karar veriyor!..
Son günlerde;
“Alo Fatih” kavramını dillerinden düşürmeyenler, artık; “Alo Fethullah” demeye başlamalı değil midir?..
Bu nasıl “Hocaefendi”(!)dir ki;
* “Amerika ile aramızı bozmamak lâzım” diyerek, bir “strateji uzmanı” edasıyla konuşuyor!..
Bu, nasıl “Hocaefendi”(!)dir ki;
* “Gazete patronları” ile yenilen yemekler, “işadamları”na hediye edilen “ananas” ve “tesbih”ler, müridlerin gördüğü “rüya”lar ve hatta “hacca gitmek için izin isteme”ler bile kendisine sorulmakta, kendisinden “onay” istenmektedir!..
Bu, nasıl “Hocaefendi”(!)dir ki;
* Hiçbir konuşmasına “selâm”la başlamamakta, kendisine “petrol rafineri ihalesi” bile sorulurken, “dini bir mevzu” hiç sorulmamaktadır!..
Bu, nasıl “Hocaefendi”(!)dir ki;
* GYV’nin “toplantı” yapıp yapmayacağına, “toplantılara katılacak isimleri” öğrenince de “iptal edilmesi” gerektiğine karar verebilmektedir!..
ALİM BEDDUA ETMEZ!
Sormak gerekmez mi;
Fethullah Gülen bir “Hoca” mıdır, “Holding CEO’su” mudur, “ihale kovalayıcısı” mıdır, “siyaset mühendisi” midir, “medya patronu” mudur, toplantıları ayarlayan bir “organizatör” müdür, ABD ve Azerbaycan ile ilişkileri düzenleyen bir “strateji uzmanı” mıdır?..
Kasetlerle ortaya çıktı ki;
Belki “her şeydir” ama kesinlikle bir “din alimi” değildir...
Dolayısıyla, Ekrem Dumanlı’nın, “Tarih boyunca âlimler, zalimler tarafından hedef alınmış, haklarında yalan yanlış laflar üretilmiş; hatta işkence ve sürgüne maruz bırakılmıştır” sözleri, Fethullah Gülen için geçerli değildir...
Çünkü, tarih boyunca, “alim”ler, hiçbir Müslümana “beddua” etmemiş, hiçbir Müslümana “Firavun!.. Karun” dememiş ve hiçbir zaman “Ananas’lı, Rafineri’li sohbetler”de bulunmamışlardır!..
Fethullah Gülen, kitlelerin gözündeki “dini lider” pozisyonunu ve saygınlığını maalesef kaybetmiş, artık bir “yapı”nın, bir “teşkilat”ın, bir “örgüt”ün başı olarak görülmeye başlanmıştır!..
“Sevgi”yi de kaybetmiştir,
“Saygı”yı da!..
“ALO FETHULLAH” DÖNEMİ!
Başbakan Tayyip Erdoğan’la alay etmek ya da onun “medyaya müdahale” ettiği iddiasının kanıtlamak için “Alo Fatih” repliğini döndüre döndüre kullananlar bilsinler ki; “Alo Fatih” artık “demode” olmuştur...
Yeni moda;
“Alo Fethullah”tır!..
Buyrun, işte yeni malzeme!..
Tabiî;
“Sahip”leriniz izin verirse!..
Ya da;
“Paralel Abi’ler”iniz!..
****************************************
Fethullah Gülen, kendini “Ne” olarak görüyor?
Kimi diyor ki; “Fethullah Gülen’in son konuşmalarına şaşmamak gerekir... O, eskiden de böyle konuşuyordu!”
Kimi de diyor ki; “Fethullah Gülen, Hıristiyan-Yahudi karışımı bir örgüt olan Neocon’ların kucağında olduğu için böyle konuşmak zorunda kalıyor... Bunlar kendi görüşleri değil, onların görüşleri!”
Bazıları da diyor ki; “Fethullah Gülen, Firavun’lu, Karun’lu, Ananas’lı, Tespih’li ve Rafineri’li konuşmalarından pişman olacaktır... Dolayısıyla, ona biraz zaman tanımak lazım.”
Öyle midir?.. Gerçekten “pişman” olacak mıdır Fethullah Gülen... Eğer öyle olursa, ileride bir “pişmanlık yasası” çıkarılabilir, kapsama alanına o da dahil edilebilir...
Ne var ki, Fethullah Gülen’le ilgili, “yukarıdaki görüşlerin hiçbiri doğru değil”dir... Fethullah Gülen, kendisini, hâşâ “Peygamber’den yukarı, Allah’tan aşağı” görmekte ve hatta “Mesih” olduğuna inanmaktadır... Yoksa, Peygamber Efendimiz’in elinden tutup il il dolaştırmaz, olimpiyat’lara getirmez, “kamyon kasası”na bindirmezdi... Adam, belli ki, kendisini “Peygamberden de üstte” bir mertebede görmektedir!..
Amerika’da, “Mesih” olarak geleceği günü beklemektedir!..
Bu “ruh hali”nin tıptaki adı nedir, bilemem!..