“Ehven-i şer” kabul gören Demirel büyüğümüzün kırk yıl halkın sırtından neden inmediğini hiç düşündünüz mü? 

Düşünmediyseniz düşünün...

Düşünün ki “doludan kaçarken” fırtınaya yakalanmanın o kadar önemi yok. 

Çünkü bu bir korkudan sığınma paranoyasıdır... 

Solun “Sosyal Demokratlar” kesimi biraz daha farklı ise de, ulusalcı yelpazenin “ölmek var, öldürmek var, öldürülmek var” andı daha da şedit. Ondan da daha şedidi “idamına, şahitlerin bilahare dinlenmesine” diyen İstiklal Mahkemeleri. Bu mahkemeler made in CHP imalatı.

Konya gibi bir yerde Kel Ali’ye göre 8 yılda 2875 kişi, Cellat Kara Ali’ye göre (sadece benim salladığım diyor) 5216 kişi idam edildi. “Devletçilik” deyince akla idamlar geliyor.

Bu adamlar neyi idam etmediler ki.

Osmanlıca’nın bir gecede katledilmesi bir tarafa, vatandaş “ar ve haya” adına neden açılacak mışım? Sorusunu bile devletine soramıyordu, sorsa örtüsü gitti, başı da gidecek. 

Neden CHP yıllardır iktidar yüzü göremedi? Neden halk Mason dedi, ama CHP diyemedi? 

Halka sürekli zulmeden halkçı CHP.

İnançlarında dik duranları vicdani kayıtlara ikinci sınıf vatandaş olarak geçtiler... 

Bu kesim sandıkta vatandaş, cephede şehit, barışta yasaklı.

Zavallı eğitim alamaz, memur olamaz, lojmanlara giremez, okul otobüsüne binemez, garnizonlara almazlar, insan yerine koymazlar, ama vergiyi peşin öder, kurşunu alnından yer....

Buradan gerçek “hukuk devletine” geçme gibi bir şansımız nasıl olsun?

Demokrasi takıntısının kurallarına göre güçlü hangi bazda düşünüyorsa adaletin ibresi de o tarafa yatar. Hatta cebinizdeki para kadar hissenize adalet düşer.

Kanunlar, yönetmelikler istedikleri kadar yazsın, neticede onları uygulayacak hakim ve savcıların algıları ile değerleri önemli. İnsan bozuksa atmosferi de bozuyor.

İşte son vukuat.

Avukatların başörtüsü ayıbı tarihe karıştığı halde Ankara gibi bir yerde (Zübeyde Kamalak olayında) az da olsa birkaç hakimin ideolojik eylemleri hukuk devletine takla attırıyor.

Daha açıkçası 21. Asrın yüzkarası.

Bu hakimler uzun zamandan beri başörtülü avukatları duruşmalara almadıkları gibi vatandaşın davasını da durmadan erteleyebiliyorlar. “Ben istediğimi yaparım” keyfiyeti...

Mahkeme kapısı git gel Konya altı saat... 

Bir başkası da hayali örgüt adı altında binlerce insanı dinletebiliyor, yanı defe koyup oynatıyor. “Ben yaparım”, “dediğim dedik” zihniyeti ittihatçılardan kalma tarihi bir hastalık.

Tedavisi de yok...

Hukuk deyince önce aklıselim olacak.

Vermeyince mabut ne yapsın kel Mahmut!

İşte Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kıllık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğin 5. Maddesinin a fıkrası şöyle:  

“Kadınlar; (Mülga birinci cümle: 4/10/2013-2013/5443 K). Kolsuz ve çok açık yakalı gömlek, bluz veya elbise ile strech, kot ve benzeri pantolonlar giyilmez. Etek boyu dizden yukarı ve yırtmaçlı olamaz. Terlik tipi (sandalet) ayakkabı giyilmez.”

Görülüyor ki bu yönetmelikte başörtü ile ilgili herhangi bir yasak yok.

Kamu görevi yapan tüm memurlar görev esnasında örtünebilecekler.

Geriye kalıyor emniyet mensupları ile hakim ve savcılar.

Hâkim ve Savcıların Resmi Kıyafet Yönetmeliğinin 7. Maddesi: 

“Bu Yönetmelikte yazılı cübbeler, ‘Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğin  5’inci maddesinde belirtilen kıyafetin üzerine giyilir.” 

Yani, 5. Maddede yasak yok, burada da yok.

Emniyet mensuplarına da yasak yok, ancak resmi kıyafet yönünden askere, polise, hakim ve savcıya ayrıcalık var, yani kendi yasalarına tabidirler...

Daha açıkçası, isteyen bayan hakim ve savcılar ile emniyet mensupları resmi kıyafetleri yanı sıra başlarını örtebilecekler. Hele de avukatlar için hiçbir yasak yok... 

Yasaklar Merih’ten ısmarlama bazı dinozorların kafalarında, yetkili kurum ayağa kalkarak, bu gibilerine haddini bildirmiyorsa ne diyelim, Allah(cc) şifalarını versin.