Çelişki Yalan mıdır?
Her zaman modadır, adam daha evvel bir takım güzel sözler söyler ya da yazar. Sonra zaman geçince vaziyet değişmiştir, yeni durum farklı düşündürür. Bu arada eskileri unutur veya yok sayar, tutar eski sözlerinim aksine yeni sözler söyler veya yazar veya kimi işler yapar. Karşısındaki de bulur o eski söz veya yazılarını, okur adamın yüzüne karşı. Seyret sen komediyi…
Kimisinde daha ar damarı çatlamadığı için “yüz” vardır, kızarır utancından. Kimi ise yüzüne atılan tükürük gibi bu sözleri “kar yağdı” sanarak pişkinlikle, hatta şarlatanlıkla karşılar, bin bir bahane üretir çelişkisine, yanlışına, yalanına. “Dün dündür, bugün bugündür.”
Yeni şartlar, yeni ortamlar, yeni bilgiler düşünce üzerine etki edemezler mi?
Elbette edebilirler, bu çok tabiîdir. Bu yüzden “Dün dündür, bugün bugündür” sözü bile bir anlam kazanabilir.
Ancak her halükarda, “çok söz yalansız, çok mal haramsız olmaz” atasözü bir tecrübenin eseridir. Çok konuşmanın veya çok yazmanın bu yanlarından korkmak gerekir. İnsan bu tür hatalara düşebilir. Hatasız, çelişkisiz kitap ancak Kur’an-ı Kerîm’dir. Başına böyle bir iş gelen, nefsini müdafaa adına daha da batacağına, gerçekleri kabul ederek gerekeni yapmalıdır.
Şimdi bu mülahazalar ışığında M. Fethullah Gülen’in bir sözü üstünde duralım istedim. Öyle bir söz söylüyor ki, bugünkü yaptığına yüzde yüz ters düşüyor. Kendisiyle çelişiyor anlayacağınız. Eğer “kendisiyle çelişmeye” siz yalan derseniz, bu tam bir yalandır bu. Yok bu ters düşmeyi yalan saymazsanız, buna bir isim belirleme mecburiyetindeyiz. Bilemiyorum, buna “hata” veya “gaflet” demek kurtarır mı?
Kendisiyle yapılan bir söyleşide diyor ki: “Ben Mustafa Kemal Atatürk'ün askeri bir dahi olduğunu, idare bir dahi olduğunu, istiklal mücadelesi ile ezilmiş bir milleti yeniden istiklalinin kazandırma suretiyle, ona hürriyeti tattırdığını ve her şey olmaya müsait hale getirdiğini defaatle arz ettiğim gibi bir kere daha sizin vasıtanızla bütün Türk toplumuna arz ediyorum. Devletin başına gelmiş bir insana hakaret ettirmem. Bunu kim yaparsa yapsın. Türk'te yapsa Müslümanda yapsa yakışıksız şeyler bunlar.
Dinde her hangi bir insanı yerin dibine batırma gibi vazife ve sorumluluk yoktur. Sövmenin sevap olduğuna dair hiçbir kitapta bir şey yoktur.” (http://tr.fgulen.com/content/view/223/141/)
Burada bize “vay be!” dedirten cümle şudur: “Devletin başına gelmiş bir insana hakaret ettirmem.”
Bu cümle ne kadar İslamîdir, ahlakidir, tartışılır elbette. Hasbelkader devletin başına zalim, fasık, facir, hain, din bilmez, kitap tanımaz, şeriata saygısız bir beynamaz adam geçse, diyelim ki “Yezid” gibi birisi geçse mesela, şimdi biz ona hakaret edemeyecek miyiz? Ne demek “Devletin başına gelmiş bir insana hakaret ettirmem.” Bunun ayet ve hadisten bir delili var mı? Tam aksi için bir sürü delil var üstelik. Öyleyse böyle saçmalık mı olur?
Ne yani, İslam devleti bile olsa “devlet” kutsal mı? Devlet başkanı tabu mu? Bu ne saçmalıktır böyle Allah aşkına! Gören görmeyen de “bunu bir hoca diyor” gerekçesiyle bu saçmalığı dinden sanır. Neûzü billah!
Bu birinci mesele.
Gelelim ikincisine:
Söz konusu M. Kemal olunca hem “dâhî” diyeceksin, hem “bu milleti her şey olmaya müsait hale getirdiğini” söyleyeceksin. Bunlar tartışılır sözlerdir ama hadi neyse burası yeri değildir diye yorumu okuyucuya bırakalım da asıl sorumuza geçelim.
Öyle veya böyle, değil mi ki bu adam devletin başına gelmiştir, öyleyse “Devletin başına gelmiş bir insana hakaret ettirmem” diyeceksin, daha yatsı olmadan kendini yalanlayacak ve aynı devletin başına geçmiş Başbakan Erbakan’a “kalbî münakeretten” bahsedeceksin, öyle mi?
Ve yine devlete Başbakan olmuş olan Recep Tayyip Erdoğan’a, haram, günah, vebal olmasına rağmen Allah Teâlâ’ya isyan ederek “uzun adam” diye kötü lakap takıp alay edecek, hakaret edecek, aşağılayacak, yetmedi, Sevgili Peygamberimizin müşrik Araplara ve Cehennemlik Yahudilere yaptığı bedduayı ona tekrar edeceksin, öyle mi?
El-insaf, insaf, insaf!
Ve ibret, ibret, ibret! Kibir insanın aklını böyle alır işte…
Hani “Devletin başına gelmiş bir insana hakaret ettirmem” diyordun? Nereye gitti o sözün? Bu ne yaman kendini inkardır? Bu ne dehşet tenakuz, bu ne ibretlik çelişkidir Allah aşkına! Kibir adamı böyle çarpar, yalan insanı böyle rezil eder işte..
Bir siyasetçinin senden saygı görmesi için ille de sosyalist, kemalist, laik, batıcı, din ve şeriat düşmanı mı olması lazım? Yabancılara karşı izzetli, Müslümanlara karşı mütevazı olmak Allah’ın emri iken, acaba sizdeki bu Müslümanlara karşı “münakeret” ve “münaferet” ile uzak duruş neden ve nerden kaynaklanıyor?
“Mavi Marmara” olayında Yahudi İsrail devletinin otoritesini korumak gereğini konuşurken, bugün Türkiye’nin otoritesini ne hallere düşürdüğünüzü hiç düşünmüyor musunuz?
Size uyan kimi samimi Müslümanlar, “sizin her zaman Peygamberimizle görüşüp ondan talimat aldığınıza” inanıyorlar. Birisi beni uyarmak için, “her gün Resulullah ile görüşen hocamızı sen kim oluyorsun da eleştiriyorsun?” diye yazmıştı. Bu bütün hür düşünceyi öldüren, eleştiriyi ihanete çeviren, aklı iptal eden ve insanı robotlaştıran bir yanlış düşüncedir. Buna engel olmanız gerek. Türkçe olimpiyatlarına falan da geliyormuş dediğinize göre. Bu da sizin teyidinizden geçip onayınızı almıştı.
İşte tam da burada benim bir istirhamım var sizden: Allah aşkına şöyle bir soru sorar mısınız Sevgili Peygamberimiz (sav) Efendimize son karşılaştığınızda:
“Acaba benim şu sözlerim ve işlerim ne kadar İslamîdir?”