“Sistem ve Şeriat”
Elimde bir kitap var. Pırıl pırıl bir kapak, orta boy, 250 sayfa. Adı başlığa girmiş. Ben her şeyiyle beğendim. Emeği geçenleri tebrik ederim.
Bu sistem deyince kasdettiği, içinde yaşadığımız yarı demokratik, laik, Kemalist sistem. Şeriat da onun yıkıp üstüne oturduğu ilahî düzen. Yani İslam Devletinin ana gövdesi. Şimdi yan yana konulmuşlar. Oysa yaklaşık yüzyıldır savaşıyorlardı. Biri maşrıksa, nurun kaynağıysa mesela, diğeri mağrip. Yani karanlık küfrün mekanı.
Hangisine yaklaşsanız, öbüründen o kadar uzaklaşmışsınız demektir.
Bir koltukta iki karpuz gitmezse, bir kalpte bu iki iman ve iki sistem asla içtima etmez. İnananları da öyledir. Aldananlar müstesna.
Bu kitap çok önemlidir. Çünkü Müslüman olmamız kadar, Müslüman kalmamızın önemini de anlatıyor. Oysa çağımızda çok müslüman bu durumu ıskalıyor maalesef.
Siz hiç kendi kendinize “neden Müslüman olduğunuzu” sordunuz mu? Sahi, yeryüzünde bu kadar din varken, siz, neden İslam’ı seçerek Müslüman oldunuz?
Siz seçmediyseniz bile, anadan doğma Müslümansanız dahi, daha sonra akıl ve büluğa erince iradeli bir tercih yapmadınız mı? Evetse de hayırsa da cevabınız, nedenleri üstünde düşünmek gerekmez mi?
Acaba ülkemizde kaç insan, “neden Müslüman olduğunu” düşünmeden yaşıyordur?
Herkesin bir dünya görüşü vardır elbette. Bir yaşama biçimi, bir birey ve toplum anlayışı, beklentisi bir sosyal yaşama ve yapılanma vardır herhalde. Kullandığı kavramlar, dikkat ettiği ilkeler, hayat tarzı, sosyal yapısı ile İslam arasında bir karşılaştırma yapmış mıdır acaba insanımız? İslam’ın yaşadığı hayata onayının durumunu biliyor mu acaba?
Ya da Müslüman olmak ne kadar bir değer ifade ediyordur kendisi için?
Mesela bunun uğruna neleri ne kadar göze alabilir? Bu konuda ciddiyetini hiç düşünmüş ve değerlendirmiş midir?
Evet, Müslüman olmak ailemizden gelen bir nimetse, Müslüman kalmak ve öyle can vermek, bizim uhdemize ve çabamıza kalmıştır. Eğer bu bizim için önemliyse, içinde yaşadığımız hayat tarzını, yürürlükteki sistemi, kullandığımız kavramları, kısacası bütün düşünce ve inançlarımızı, söylemlerimizi ve eylemlerimizi yeniden gözden geçirip değerlendirmemiz gerekir.
Çünkü bu çağda İslam karşıtlarının pazarlık gücü kuvvetli, elleri sağlam, teklifleri çok cazip ve kurnazcadır. İslam’ı yok etmek için, Müslümanlara “kâfir olma” yerine, “din dışı bir hayat yaşamayı” teklif etmişler, daha doğrusu dayatmışlardır. Bu dayatmanın araçları ise arka planda cebir ve şiddet, ön planda yaldızlı kavramlardır. Ancak asıl vurucu kavram ise “laikliktir”. Amaç, Müslümana, Müslümanca bir hayat yerine, dini önemsemeyen, hatta öteleyen, yok sayan, din dışı bir hayat yaşatmaktır. Yani Allah’ı hesaba katmadan, Allah’tan bağımsız, keyfince ve özgürce dilediği gibi yaşamak! Çağ, “insanın özgürlüğünden” bunu anlamaktadır.
İşte “şeriat”, bu amacı boşa çıkaran, karşıtlarının keyfine limon sıkan muazzam ve muhteşem bir kelimedir. Bu yüzden dünyanın bütün inkârcıları ona çullanmış, lakin bir türlü “Müslümanlara kişilik kazandırarak özgürleştiren” bu kelimeyi yok edememişlerdir. Neden mi?
Gelin bunu kitaptan okuyalım isterseniz. Bizim bu yeni çıkan kitabımızdan. Hatta okumakla yetinmeyelim, toplantılarda “okuma” konusu yapalım, seminer çalışmasında malzeme olarak kullanalım, alıp hediye edelim maddî manevî gücümüz varsa. Çağın cihadı budur.
Kanaatim odur ki, bu kitabın urubunu okusa bir genç, bir talebe, bir insan, bu açıdan imanını korur, ömrü boyunca şeriatın aleyhinde olamaz, olanlara da izin vermez elinden geldiğince.
Şu gürültülü günlerde sakin bir liman olabilir belki bu kitap.
Kendi kitabım olduğu için bunları söylemediğimi ancak okuyunca anlayacak ve hak vereceksinizdir inşallah. Okumadan abarttığımı söyleyemezsiniz herhalde. Bu doğru olmaz, öyle değil mi?
Yorumlarınızı beklerim, bakalım okuduktan sonra ne diyeceksiniz.