Devlet Kutsal Değildir
Çok önemli bir yerel seçimden geçtik. Bu seçimde ilk defa büyük şehir belediyelerinde özerkliği andıran yerinden yönetimlerle tanışacağız ülkede. Bazı tabular daha yıkılacağa benziyor ihtimal.
Yeni seçilenler artık sevinmeyi bırakarak kara kara düşünmelidirler, bu yükün altına hangi akılla gönüllü girdik?
Bir işin başında niyet tesbiti, amacı iyi belirlemek, vazgeçilmez ilkeler koymak, ilerisi için çok önemlidir. Muhasebe için vazgeçilmezlerdendir bunlar.
Ey yeni seçilenler, cennet ve cehennemin ortasındasınız. Arafta yani. İstikametiniz neresi olacak, iyi karar veriniz.
Biz bu sistemin laik, demokratik, batıcı bir sistem olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla seçilenler de böyle bir yapılanma içinde olacaklardır. Bu imkan ve şartlar muvacehesinde hizmet üreteceklerdir.
Öyleyse biz Müslümanların “bu laik sistemin seçiminden bize ne?” deme durumumuz var mıdır? Biliyorum, birçok insan böyle düşündü ve seçimlere boykot çağrısında bulundu.
Böyle söylemek bize ne kazandırır, ne kaybettirir? Biz Müslümanlar yaşadığımız şehrin daha temiz, daha yeşil, daha planlı, daha yaşama imkanları bol, daha rahat bir hayat için ulaşım sorunlarının çözümü, sanat ve kültür evleri, iş imkanları, eğitim kurumları, tarih ve doğanın korunması gibi sorunlarımızı çözmede bir söz hakkımız olmasını istemez miyiz? Neden hakkımız olan bu yetkilerimizi bilerek ele verelim ki?!
İster İslam Devleti olsun, isterse laik, seküler, demokratik, din dışı devletler olsun fark etmez, hiçbir devlet kutsal değildir. Devlete bu nazarla bakmak, ondan gelecek zulümlere kapı açmaktır. Bu da bir halk için çok büyük bir tehlikedir.
İster İslam Devleti olsun, isterse laik, seküler, demokratik, din dışı devletler olsun fark etmez, devlet vatandaşa hizmet için vardır. Devlet ve millet zımnen bir anlaşmanın ürünüdür. Bu sayede millet rahat, huzur ve emniyet içinde yaşar.
İslam’a göre Devlet Başkanı ve meclis, İslamî esaslar çerçevesinde kanunları koyar. Bunun kaideleri “usul-ü fıkıh” ilminde yazılıdır. Devlet buradan kendine “İslamî bir Anayasa” çıkarırsa, işler daha da kolaylaşır. Yine Devlet Başkanı ve atadıkları yöneticiler, yürürlükteki kanunları adaletle uygularlar. Millet de hoşuna giden hususlarda da, aksi durumda da o devlete itaat eder.
Eğer bu anlaşma şartlarına karşılıklı olarak uyulursa, orada dirlik, düzenlik ve esenlik vardır. Sonuçta başarı vardır, zenginlik vardır, mutluluk vardır. Eğer yöneticiler İslam’ın öğretilerinden ve takvadan saparlarsa, zalim olurlar ki o takdirde devlet İslamî de olsa insanları mutlu edemez.
İslam devlet ve millet yapılanmasında halkın yöneticilere itaat etmesinin şartı, yasaların ilahi ilkelere uygun olması kadar, uygulayanların adil ve hukuka saygılı olmalarıdır. Değilse devlet başkanı itaat edilme hakkını yitirir. Zira asıl olan Allah’a itaattir. İlke açıktır:
“Halika isyan olan yerde mahluka itaat yoktur.”
İslam Dışı devletler de vatandaşlarına hak ve hukuk çerçevesinde yaklaşır, hukukun üstünlüğünü korur, yasaları adalet ve eşitlik ilkelerine uyarak uygular. Böylece orada da yöneticiler vatandaşından yasalara ve yöneticilere itaat hakkını kazanırlar. Yani anlayacağımız zulüm, bütün dinlerde ve felsefelerde haramdır, çirkindir, kabul edilemez.
Şimdi ey seçilenler, devletin ve memleketin yönetimi sizlere emanettir, bunu herkesin menfaatini koruyacak şekilde adalet ve hakkaniyetle sağlamaya bakınız. Devlete ve yönetime bir ciddiyet kazandırınız. Azalan saygıyı yeniden güçlendiriniz.
Ve siz ey seçenler, göreviniz bitmedi; seçtiklerinizi denetmeye devam ediniz. Yanlışlık yapanlara fırsat ve imkan vermeyiniz. Adaletten ayrılan ve hukuku çiğneyenleri usulünce yargılaya teslim ediniz. Yalana, dolana, harama, talana asla izin veya imkan vermeyiniz.
Hadi göreyim sizleri!..