30 Mart’ta donduk, 10 Ağustos’ta yanacağız!
Seçimlerde “oy” kullanmak hem vicdani hem de kanuni bir sorumluluk şu an için. Aynı vatanı paylaşan insanların, bu vazifelerini yerine getirmeleri de doğal bir görevleridir.
Seçmenler bu görevlerini yerine getirirken, kararlarını en sağlıklı şekilde verebilmelidir.
Bunun için de seçilecekleri iyi tanımaları ve onların beklentilerini ne ölçüde karşılayacaklarını öğrenme fırsatını bulabilmeleri gerekir.
Bu fırsatın elde edileceği ortamı hazırlamak da devletin görevidir. Bu konuda yapılan kanunlar, yürütme tarafından uygulanmaktadır.
Aynı zamanda bağımsız olması adına Yüksek Seçim Kurulu da ihdas edilmiştir.
Bu kurulun varlığı, seçimlerle ilgili yürütmenin tarafsızlığını koruyamayacağı düşünülen konularda tarafsız olarak karar alınmasının sağlanmasının teminatı olarak görülebilir.
Batı ülkelerinde genellikle seçimlere katılım az olmasına rağmen, seçim sonuçları daha güvenli olarak kabul görür.
Özellikle kargaşa ortamlarında yapılan seçimlerle, totaliter rejimlerde seçim sonuçları daha şaibelidir. Bunun için, uluslararası bağımsız kuruluşlar bu tür seçimlere “gözlemci” gönderirler.
Türkiye’de seçim sonuçları uzun yıllardır, 1950 öncesi dikkate alınmadığı takdirde güvenli olarak kabul edilmektedir.
Ancak, seçim tarihleri için aynı şeyleri söylemek pek mümkün değildir.
Seçim tarihlerini TBMM belirler. Ancak, erken ve olağanüstü olarak yapılan seçimlerde seçim tarihleri biraz yörüngeden taşar. Bu da seçimleri çok zor şartlarda yapılmak zorunda bırakır. Buna en iyi örnek, geçen hafta sonu yapılan yerel seçimler verilebilir.
Ülkemiz için 30 Mart tarihi, bazı yörelerimizde bahar iken, Erzurum ve diğer bazı illerimizde kış mevsimi hüküm sürmektedir. Bir iki köye kar yüzünden, seçim sandıklarının ulaşamadığına dair medyada haberler yer aldı.
Bir önceki yerel seçimlerde 25 Mart’ta Kahramanmaraş’ta seçim gezisinden dönen Merhum Muhsin Başkanı “puslu bir kazada” kaybettik. Kazanın arka planında olanları tam olarak bilmiyoruz ama görünürde ki sebebinin fırtınalı bir kış olduğu kesindir.
Yine 12 Eylül 2010’da yapılan anayasa referandumu ve 12 Haziran 2011’de yapılan milletvekili genel seçimlerinde yapılan mitinglerde aşırı sıcaklar dolayısı ile katılımcılara soğuk su püskürtülmek zorunda kalınmış ve mitinglere katılım da hayli sıkıntılar yaşanmıştı. Seçmenlerin yaz tatil programlarının da olumsuz etkilenmesi nedeni ile siyasi partiler seçmenleri sandıkla buluşturabilmek için, olağanüstü gayret sarf etmek zorunda kaldılar.
Önümüzdeki 10 ve 24 Ağustos tarihlerinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri de bu olumsuzlukları barındıracak. Adaylar, ağustos ayının çekilmez sıcakları altında seçmenlerle buluşmaya ve onları ikna etmeye uğraşacaklar. Seçmenler ise Ramazan Bayramı’nı müteakiben çıkacakları tatil programını ile seçime katılıp katılmama arasında gidip gelecekler.
Seçim tarihlerindeki bu olumsuzlukları ortadan kaldırabilmek veya azaltmak amacı ile bir düzenlemenin yapılması, seçimler üzerinde hiç şüphesiz olumlu etki bırakacaktır.
Bunun için ABD Başkanlık seçimlerini örnek alabiliriz.
ABD’de Başkanlık seçimleri, 2-8 Kasım tarihlerindeki salı günü yapılır. Dört yıl için seçilen başkanın görevden istifası veya ölümü halinde başkan yardımcısı 4 yıllık süreyi tamamlar. Bizde de en azından Cumhurbaşkanlığı seçimi için bir düzenleme yapılarak, seçim tarihleri sabitlenebilir. Aksi halde normal şartlarda her beş yılda bir ağustos sıcağında Cumhurbaşkanlığı seçimi ve mart soğuğunda da yerel seçim çilesini yaşamak zorunda kalacağız.
Milletvekili ve yerel seçimler içinde belirli tarihler anayasada tanımlanabilir. Mesela, bu tür seçim veya referandumlar için 15 Nisan–15 Mayıs veya 1 Ekim–15 Kasım arası referans olarak kabul edilebilir. Erken seçim kararı alınması durumunda bu tarihlerin göz önüne alınması sağlanabilir.
Unutmayalım ki huzurlu seçim, seçim huzuru ile sağlanır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.