Önümüzü Tıkıyor; Kapatılsın!
Demokrasi adına ve kanun devletinden hukuk devletine geçiş adına, bu millete kaşıkla verilenlerin ‘olağan üstü şartlar’ bahanesiyle kepçeyle geri alındığı, toplum mühendisliğinin her türünün denendiği, kutuplaşma ve kontrollü gerginlik stratejilerinin itina ile uygulandığı bir kriz sürecinin yerel seçim sonrası tesirini yitireceğini ve Ak Parti iktidarının yavaş yavaş normalleşip, başlangıçtaki fabrika ayarlarına dönmese dahi şu anki imajını bir ölçüde düzelteceğini sanıyordum…
“Kendilerinin ve faaliyetlerinin üzerinde bir yaprak gölgesine bile tahammülleri yok” eleştirilerini haklı çıkartırcasına, hala %51’lik oy oranının her türlü kaygıyı ve sorunu ortadan kaldıracağını sanan siyasi İktidar, “Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın, gündüz geceye muhtaç; bana da sen lazımsın” stratejileriyle hem de tabanını hem de yüzer-geçer seçmenini ve dahi devlet çarkını hayali ya da yarı hayali düşmanlar üreterek motive etmeye devam ediyor!
Bu kez de, son günlerde verdiği iptal kararlarıyla Anayasa Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç Ak Parti iktidarı ve Sayın Başbakanın radarına girdi!
Malumunuz Anayasa Mahkemesi’nin Twitter'ın engellenmesiyle ilgili yapılan başvuruyu, başvurucuların haklarının ihlal edildiği yönünde karar vermesinden sonra ortalık karıştı… Üstüne üstlük Anayasa Mahkemesi Adalet Bakanı’na süper yetkiler veren maddeleri de iptal etti. Daha doğrusu yargının Bakan’a bağlanmasına geçit vermedi.
Pek “manidar”dır! Bu gelişmeler üzerine Başbakan Erdoğan’ın “Anayasa Mahkemesi verdiği kararla yasaları ters-yüz etti. İnsan 'Anayasa Mahkemesi'nde de mi Paralel Yapı var' diye düşünüyor” beyanından sonra, Ak Partili yöneticiler ve vekiller birbirleriyle yarışırcasına beyan verme yarışına girdiler: Kendini yargıdan üstün görüp kendi mevzuatını dünyaya uygulatma peşinde zihniyetler mi dersiniz? Hukuku milli olup olmamakla ölçen düşünceler mi dersiniz? Kendi yetkilerini sınırsızca kullanıldığına dair eleştirilere bakmadan, Anayasa Mahkemesini görev ve yetki alanını sınırsız kullanıyormuş gibi yansıtanlar mı? dersiniz… Tıpkı sürekli itiraz ederek hakemi baskı altına alıp lehlerinde karar çıkartmak isteyen futbolcu gibi, hepsi ağız birliği etmişçesine Anayasa Mahkemesini ve Haşim Kılıç’ı gündemde tutmaya ve baskı altına almaya çalışıyorlar!
Çünkü mevcut bazı müracaatların ve şu anda yasalaşması için görüşülen can alıcı yasalara olası itirazların aynen Twitter ve HSYK kararında uygulanan muameleye tabi tutulması endişesi buna neden oluyor… Mesela; Mansur Yavaş’ın Ankara seçiminin iptaline dair başvurusu, iki TIR’ı güdemeyen(!) ve bizzat kendi başkanının da içinde bulunduğu “off the record “ toplantıların mahremiyet ve güvenlik seviyesinden ötürü yediği karizma çizikleriyle gündemden düşmeyen MİT’in hâl-i pür melâlini ortadan kaldıracak ve Apo-MİT müzakere sürecindeki hukuk dışı uygulamalardan muafiyet sağlayacak MİT Yasası ile ilgili muhtemel itiraz başvurusu, yaklaşan Cumhurbaşkanlığı ile alakalı Anayasa Mahkemesinin ve Haşim Kılıç’ın total vaziyeti bunlardan bir kısmı…
Dedik ya devletin onca kurumu birbirini yerken, çatışma ‘kurumlar arası’ düzeyden ‘kuvvetler arası’ düzeye sıçramışken, bir de Anayasa Mahkemesini yıpratmanın kime ne faydası olacak? Kaldı ki Anayasa mahkemesi olmazsa devlet gücünün yasal düzlemde hiç bir sınırı kalmıyor. En kötü hukukun bile “hukuksuzluktan” veya “hukukun denetimsizliği”nden evlâ olduğu unutulmamalıdır.
Oysa Anayasa Mahkemesi, TBMM'nin egemenliğini önleyici bir unsur değil, bilakis, demokrasi kavramından temellenen dengeleme mekanizmalarından biridir. Yani "ey meclis, demokrasi, %51'in %49'a sınırsız ve sorumsuz üstünlüğü değildir, sen rakibinden bir fazla oy aldın diye istediğin gibi at koşturamazsın. Bunu yapmaya çalışırsan geri kalanların haklarının gasp edilmemesi için seni engellemek durumunda kalabilirim" demek için vardır!
Bu ülke; Anayasa Mahkemesiz zamanları da, bunun sağladığı boşluktan yararlanılarak vuku otoriteleşmenin nerelere ulaşabileceğini yaşadı! Gerek CHP zamanındaki gerekse DP zamanında, aldığı kararların kesin sayıldığı başka hiçbir mahkeme ve merciin de itiraz hakkının olmadığı, mahkeme ve dava yetkisine sahip olup istenen kişilerin tutuklanabildiği, gazetelere ve matbaalara el konulduğu, meclis müzakerelerinin yayımlanmasını yasaklandığı “tahkikat komisyonu” azgınlığını da gördü… Bu yaşanan kötü tecrübeler Anayasa Mahkemesi’nin ne olduğunu ve neden kurulduğunu anlamak için gayet yeterlidir.
Ha… Bir de neymiş efendim Haşim Kılıç hukukçu değilmiş; siyasalcıymış! Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kapatılmasıyla alakalı yöneltilen suçlamaları ve temelli kapatma talebini ret ederken Haşim Kılıç’ın hukukçuluğunu tartışmayanlar, şimdi Haşim Kılıç’ın hukukçuluğunu tartışıyor!
Açık konuşayım; Bülent Arınç, Sadullah Ergin, Burhan Kuzu, Mustafa Elitaş gibi 'hukuk'çuların performanslarını gördükçe adalet mekanizmasının her geçen gün güven erozyonuna uğradığı bu ülkede, özgürlükçü ve tarafsız bir anayasa mahkemesi başkanı olarak görev yapan Haşim Kılıç’ı, bırakın Siyasal mezunu olmasını, Fen-Edebiyat mezunu olsa da; özgürlükçü, tarafsız ve adalet duygusuna bağlı oldukça desteklerim…
Hülasa
Toplumsal talepleri asayiş nesnesi haline getirmek, tepki ve muhalefeti boyna ihanet-i vataniyye algısına convert etmek, icra makamında olduğunu unutup boyna muhalefet partisi gibi şikâyet etmek, oyunun kurallarını beğenmeyince oyunu değiştirmek yerine kural koymaya kalkmak, hayali düşmanlar üretmek siyasi iktidarları mukadder sona yani otoriterleşmeye iter.
Haklı-haksız, güçlü-güçsüz denklemi içerisinde kim güçlü ise o haklı gibi görünebilir. Hani “ siyasette maharet, en güçlü olduğunuz zaman, kendinize ilkelerden ve yasalardan sınırlar çizmesini bilmektir.” derler ya; eğer sınır çizmezseniz, oyunun kurallarını beğenmeyince oyunu değiştirmek yerine kural koymaya kalkarsanız, sahip olduğunuz güç ve otorite bir gün sizi esir edebilir!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.