Türk Ocakları sancısı
Fikriyatına katılırsınız, katılmazsınız; Türk Ocakları, en köklü sivil toplum kuruluşlarımızdan birisidir ve 19 Nisan Pazar günü Genel Kurulunu yapacak. Bu Genel Kurul önemlidir. Çünkü “İkidir Türk Ocakları’na ince bir opreasyon mu düzenleniyor; Ergenekoncular bazılarına yeni havuçlar mı gösteriyor?” diye sormadan geçemiyor insan.
Bu Ocak, 1912’de kurulmuş ve 1. Cihan Harbi, Çanakkale ve Millî Mücadele’nin mayasını çalmıştır. Bu savaşların hepsinde, Türk Ocaklarından yetişen aydınlar ve subaylar, birer serdengeçti kahramanlığı ile cepheleri mekân tutmuşlardır.
Osmanlı’nın son döneminde, bir aydın hareketi olarak, en güçlü sivil hareket olan Türk Ocağı, çıkardığı Türk Yurdu dergisiyle 20. Yüzyılın fikrî değişiminde önemli bir rol üstlenmiştir.
Faaliyetleri zaman zaman kesintiye uğramış, 1930 başlarında, yerine Halk Evleri’ni ikame etmek üzere kapatılmış olsa da, Türk Ocakları, Anadolu’nun dinî-millî mayasını devamlı taze tutmuş bir sivil toplum kuruluşudur.
•
Türk Ocakları ve benzeri sivil toplum kuruluşları, gönüllülük esasına göre teşekkül etmiştir. Bazı dönemlerde çok az da olsa İslamî söylemden uzaklaşanların egemen olduğu Türk Ocakları, dini ve milliyeti mezc eden bir çizgide faaliyet göstererek, bu toprakların birikimlerini bir değer olarak gören aydınların fikir platformu olmuştur.
Cumhuriyet tarihi boyunca bu toprakların değerleriyle kavga eden zihniyet karşısında dimdik duran Türk Ocakları, son zamanlarda gelişen demokratikleşme çizgisinde de görüşlerini yapıcı ve eleştirel bir şekilde ortaya koymuştur. Bu Ocağın şanına yakışır bir harekettir. Türk Ocakları’na, bu ülkenin bütünlüğü konusunda fikir üretmek uygun düşer; keskin çizgilerle ayrıştırmak değil.
Bu Ocak, hiç bir partinin arka bahçesi olamaz ve olmamalıdır da. Bir aydın hareketi olarak Türk Ocakları’nın gücü, bazı siyasilerin iştahını kabartsa da, Ocak, kurumsal refleksiyle, hiç bir istismara meydan vermemektedir.
•
2012’de gerçekleşen önceki Genel Kurula kadar, Türk Ocakları Genel Kurullarında, centilmenlik egemen olmuştu ve hizipleşme-cepheleşme yaşanmamıştı. 2012 Genel Kurulu’nda Efendi Barutçu liderliğinde bir ekip, o zamanın yönetimine karşı bir liste ile seçime girmiş ve kaybetmişti. Bu Türk Ocakları’nın o güne kadar karşılaşmadığı bir durumdu.
Pazar günü gerçekleşecek Genel Kurul için muhalif bir grup da harekete geçmiş. Prof. Dr. Mustafa Kafalı hocanın etrafında bir araya gelenler, (İçlerinde İşçi Partisiyle iş tutan Yaşar Okuyan da var; iyi mi?) muhalif bir liste ile seçime girecekler. Bence bu son derece yanlış bir harekettir. Mustafa hocamız, bir kaç nesil üzerinde etkisi olan biridir. Bu nesiller ona karşı asla saygıda kusur etmemişlerdir ama hocanın ileri yaşında bu tür hizipleşmeler içinde değil de herkesin saygı duymaya devam edeceği bir “aksakal” olarak kalması çok daha iyi olurdu.
Mustafa hocamız, geçen hafta Genel Merkez’de adaylık açıklama talebinde bulunmuş ve bunun Ocak geleneğinde olmadığı kendisine söylenince tehevvüre kapılmış ve gerginlik yükselmiş.
Bütün bunlara hiç gerek yoktu. Göreve 2012’de gelmiş olan ve görevine henüz ısınan Genel Başkan Prof. Dr. Mehmet Öz’ün karşısına aday çıkarmak ve bunu bir gerilim hâline getirmek, Ocak teamüllerinin gelenekselleşmesine engel olacaktır.
Demem o ki, Türk Ocakları’nı mazisine yakşır bir şekilde muhafaza etmek gerekir. Bu Ocağı, günlük hırslara kurban etmek, ocağın gücünü azaltır. Gönüllü kuruluşlarda, hizipleşme, virüs gibidir; bünyeyi kemirir.
Şu durumda Kafalı Hoca’ya “aksakal” olmak düşerdi ama o muhalif liste ile Genel Kurul’a katılmayı tercih etmiş. Bence sonucu önceden belli bir hayal kırıklığının şartlarını hazırlamış.
Ne diyelim?.. Demokrasi böyle bir şey işte! Gelenek, teâmül, fedâkârlık falan dinlemez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.