“Herkese eşit mesafedeyiz”
Suya da eşit mesafedeyiz, ateşe de...
Desene kuruduk, desene donduk...
Olayın temel esprisini bu şekilde kavradıktan sonra gelelim Hocaefendi’nin “herkese eşit mesafedeyiz” şeklindeki açıklamasına. Bu açıklama şüphesiz Pensilvanya şartlarında yapıldığından hem önem arz ediyor, hem de sonucun nerelere dayandığına işaret ediyor.
Beşeri münasebetlerin elbette ki eşit mesafesi olabilir, ama hak ve batıl noktasında Müslümanın eşit mesafesi olamaz. Mekke kafirlerine karşı duranlar yine onların en yakınları.
Hatta Hak uğruna baba ile evlat karşı karşıya geldi.
O günkü şanlı sahabe, “biz Ebu Cehil’e de Allah Resulüne de eşit mesafedeyiz” deselerdi İslamiyet Mekke’den dışarı çıkamazdı. Kainat karanlığa gömülürdü.
İsrail gibi terörist bir devlet, Esed gibi bir zalim, Sisi gibi bir Firavun Müslüman halka zulmederken, sen kalkıp, “ben herkese eşit mesafedeyim” dersen bu inançta, bu bakışta bir sakatlık var.
Veya sırat-ı müstakim’e zarar veren birtakım hesapların peşindesin.
Yine de altını çizmek lazım, çemberi yırtmak adına “harp hiledir” yollarını denemekte bir bahis yok. Ancak ne Akşemseddin Yavuz olabilir, ne de Yavuz Akşemseddin.
Herkes elindeki mesleğinden tutması gerekirken bakıyoruz, birtakım Akşemseddinler Yavuzluğa soyununca yüzüne gözüne bulaştırıyorlar.
Öyle buyuruyor Üstat Hazretleri:
“Hakikatler gazete gibi okunmamalıdır.”
Maalesef birileri cemaat olayını gazete gibi okumaya başlayınca taşlar yerinden oynadı.
Gördük ki bu cemaatin bazı fertleri kapı kapı dolaşarak eski cellatlarının yeniden iktidar olması için halktan oy istediler. Manevi havayı yıktılar revan ettiler.
Artık bu işin çivisi iyice çıktı.
Hadi ötekinin berikinin iftiralarını bir kenara koyalım.
30 yıl cemaate hizmet edenlerin anlattıklarını dinleyince neredeyse küçük dilimi yutacağım geliyor. Doğrusu inanmak istemiyorum, psikolojik bir vakıa diyorum.
Değilse, dün başka olan bugün bir başka nasıl olur?
Hele de Başbakan paralel yapıyı konu edince rengi atıyor, anlıyorum ki ülkenin başbakanının elinde utanç verici ciddi deliller var. “Bunlar ahlâksız” diyor Başbakan.
Bildiğimiz Başbakan alime, halime, selime, haktan yana tavır koyana dokunmaz.
Aksine hürmet eder.
Nitekim 12 yıl öyle geçti.
Ne zaman ki kasetler, dinlemeler, ayak oyunları çıktı piyasaya işler karıştı.
Şimdi ise her şey bir tarafa asıl olan ümmetin selameti.
Birliğimiz, dirliğimiz, kardeşliğimiz.
Olanlar, kırılanlar ortada...
Kimseler ayranım siyah demiyor, ama artık demeli.
Görüyoruz ki karıştıranların ekserisi eski Marksist takımı.
Hatta ateistleri bile var, hâlâ inadım inad...
Senaryo onların, oyuncular cemaatçi.
Bana kalırsa bu senaryoya bir son vermeli.
Siyasetçileri bir kenara çekelim, onlar bugün var yarın yok olabilir
Ama asıl olan cemaattir, saf, temiz, samimi olanlar.
Cemaat madem başkalarına hoşgörü, merhamet, adalet diyor, o halde kendine sıra geldiğine intikamcı, hırsçı, rövanşçı olmamalı. Hocaefendi bu yolları benden daha iyi bilir.
Önce ondan başlayalım.
Her hal ve şartta ülkesine dönmeli, sonra da çıkıp da bu halktan özür dilemeli, açmış olduğu tüm davaların üzerine sünger çekerek başa dönmeli.
Değilse kuraldır, öfke ile kalkan zararlı oturur.
Bakarsın o davalar da aleyhe sonuçlanır.
Görürüz ki o akıl verenler, yol yordam çizenler gün gelir buhar olur, hatta aleyhte bile olurlar.
Umut bağladığımız dağlara kar yağmaz, bahar gider kara kış gelir.
O bakımdan Yunus’un deyişi ile “Yol odur ki doğru vara.”
Biz doğruya varalım, “herkese eşit mesafeden ziyade” hakkın ve haklının yanında olalım...
Kilomuzdan bir şey kaybetmeyiz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.