Namaz Neden Çok Önemlidir?
Evet, beş vakit farzları kılan, Peygamberimizin şu gelen ve soru soran A’rabiye dönüp giderken “dediğini yaparsa kurtulur” diye müjdelediği gibi, inşallah kurtulur.
Sünnetleriyle beraber şuurlu olarak kılanlar için bu “nûrun ala nûr” sayılır. Hele bir de kuşluk, evvabin ve teheccüd varsa, tadından yenmez olur.
Allah için kılınan bu namazlar zaman içinde onları her türlü kötülük ve çirkinliklerden, haram ve fuhuştan kurtarır biiznillah. Değilse, zaten orada iki durum vardır: ya yeni başlamıştır, yavaş yavaş namaz etkisini gösteriyor, kötülükleri yavaş yavaş temizliyordur. Bir gün gelecek, hepsini bitirecektir. Ya da kıldığı namaz, namaz değildir. Yani makbul değildir. O insan da alışkanlık icabı bazı namaza benzer hareketler yapıyordur, o kadar! Her amel ve ibadette olduğu gibi namazda da asıl olan özdür, yani ihlas ve huşudur. Öz yoksa kuru kabuktan meyve çıkmaz.
Hiç namaz kılmayanları tartışmayacağız. Zira onlar, “Allah’a teslim olan” anlamında bir “Müslüman” değildirler. Belki “Allah’a iman etmiş” anlamında sadece bir “mü’min” kişidirler. Küfre göre bu da büyük bir şeydir, ama asıl amaca ve olması gereken kemale göre büyük bir noksanlık ve ayıptır.
Evet, imandan sonra amel ile Allah Teâlâ’ya teslimiyet gerekir. Hayatı onun istediği gibi yaşamak, iradeyi onun iradesine vermek gerekir. İnsan ancak böylece “Müslüman” adını almaya hak kazanır. Şu ayet bizi ne güzel uyarır:
"Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir gazap nedenidir." (Saf, 2-3)
Bu ayetleri, “kişinin yapmayacağı bir şeyi vaad etmesi yanlıştır” şeklinde anlayabileceğimiz gibi, “yaptığı işler hakkında da gerçeğe uymayan bir beyanda bulunmamalı, yapmadığı işleri yapmış gibi anlatmamalı” şeklinde de anlayabiliriz. İkisi de dinde önemli bir mevzudur ve yakın zamanlarda burada yazmıştık bu konuyu.
Sevgili kardeşlerim, öğrendiklerimizle amel edelim. Cenâb-ı Hak o takdirde bilmediklerimizi de bize belletir. Bakınız ne buyuruyor:
“Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.” (Enfâl, 29)
Rasûlullah (sav) da şöyle buyururlar:
“Öğrendikleriyle amel edene Allâh Teâlâ bilmediklerini öğretir.” (Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, X, 15)
Bizim dilimizde bu ilme, Allah vergisi olup çalışılmadan elde edildiği için “vehbî ilim”, kalbe Allah katından konduğu için de “ledünnî ilim” denir. Bu ilmi elde edişin şeklini anlattık. Bir de bunu tahsil etmede kolaylaştırıcı işler vardır. Bu da bu ilme sahip olanlar ile sohbettir. Çünkü kalpten kalbe yol vardır. Eskiler buna "in'kas/yansıma” ve “insibağ/boyasına boyanma” derlerdi.
Büyük fıkıh âlimi, müctehid, İmâm Şâfiî Hazretleri, gönül ehli bir kimse olan Şeybân-ı Râî Hazretleri’nden mânevî istifâde için önünde bir talebe gibi büyük bir edeple diz çöker, bâzı hususları istişâre ederdi. Talebeleri:
“– Yâ İmâm! Sizin gibi bir âlim nerede, Şeybân nerede? Bunca hürmet ve iltifâtın hikmeti nedir?” diye sorduklarında, o büyük İmâm:
“– Evlâdlarım! Bu zât bizim bilmediklerimizi bilir!” derdi.
Ahmed bin Hanbel ve Yahyâ bin Main de, bazı meseleleri Mârûf-i Kerhî’ye başvurup ondan sorarlardı. Bunu yadırgayanları da ikna edici sözlerle sustururlardı.
Aslında bu gönül sultanlarına zâhirî ilimleri değil, kalbî/batınî ilimleri tahsîl için gidilir. Çünkü onlar, Allâh’a ulaştıran yolların kılavuzlarıdır. O yüzden bizim ilim semamızda nice bir yıldız olan öyle büyük akaid, kelam, tefsir, hadis, fıkıh, usul âlimleri, o muhteşem ilimlerine rağmen, sonunda tasavvufa intisâb etmiş, zahir ilimler ile bilmedikleri incelikleri evliyayı rehber edinerek öğrenmeye gayret etmişlerdir.
Bir imtihan alanı olan bu dâr-ı dünyada kavga ve gürültü hiçbir değer ifade etmez ve kâr sağlamaz. Hakiki hayat, gündüzleri helal maişet, geceleri ise Rab ile sohbettir. Ötesi gaflettir.
Öyleyse bize lazım olan, şu soruya içimiz rahat cevap verebilmektir: “Peki ama biz ne yapıyoruz?”
Allah Teâlâ hiç olmazsa kalbimizden bu düşünceyi, bu arzu ve isteği almasın. Zira bundan ötesi tam bir felakettir.