Yaşar Değirmenci

Yaşar Değirmenci

Dünyevîlesen âlimlerin bünyemizdeki tahribatları (1)

Dünyevîlesen âlimlerin bünyemizdeki tahribatları (1)

Peygamberimiz, “İleride ineklerin otlanması gibi, dinleriyle yiyecek ve menfaat (çıkar) bekleyecek bir sınıf gelecektir. Onlardan sakınınız!’ buyurmuşlar. Yine Peygamberimizin “Dünyalık ve şöhret düşkünü kişinin, dinine verdiği zarar, bir sürüye musallat olan iki aç kurttan daha fazladır” uyarısını hiç unutmamamız icap eder

 Sahip oldukları ilmi yerinde kullanmayan onu süflî emellerine âlet eden, zilleti tercih eden, dünya metaına bağlanmış ulema-i su, fakir de zengin de olsalar dünyaya doymazlar. Onlara nasihatin fayda etmediği, dünyaya olan bağılılıklarından vazgeçmeyen âlimler ulemâ-i sui (kötü âlim, yahut dünyevîleşen âlim) olarak bilinirler. Geçmişteki ilmiyle amil ulemâ, bu kötü âlimlerin Müslümanların bünyesindeki tahribatına dikkat çekmekte, onları teyakkuza çağırmaktadırlar. Âlim, ilmiyle amel eden bir davetçi olduğu için, telif ve ilmî çalışmaları bahane edip, tebliğ/irşad ve davetten geri kalamazlar. Bu üzerlerindeki ağır ‘sorumluluk yükü’nün farkında olmayıp gaflet içindeki âlimler, bilgileriyle geçinmekten başka bir hedefleri olmayan, ‘ilim tâcirleri’dirler. İlimlerini dünya için satan (pazarlayan) adamlar.

Halbuki, ilmi korumanın en güzel yolu, onu hayata geçirmektir. Peygamber varisi olan âlimler, Peygamberimizin ‘hayatın içinde bir Peygamber’ olduğunu unutmasınlar. Kur’anı ezberleyen kişi, devesini bağlayıp kontrol altına alana benzer. Deve bırakıldığında kaybolduğu gibi, ilim sahibi de ilmine itina göstermediğinde ve ilmiyle amel etmediğinde ilmi unutulup gider. İlim dışa yansıyan ve amel ile açığa çıkan sağlam bir akide haline geldiği zaman sahibini korur. Ulema, dünyevîleşirse (asıl görevinden uzaklaşır, menfaat, makam, mevki elde etmek için de siyasilerin, idarecilerin peşinde koşar hale gelirse) ilmin gereğini her hal ve şartta hayata geçirmez ise, Peygamberimizin ‘onlardan sakınınız!’ dediği sınıfa dahil olurlar. Bu dünyevîleşen kötü âlimlerle ilgili hadis-i şerifleri Allah dostlarının tehlikenin vahametini ve sonuçlarını haber veren güzel sözlerini, ikazlarını yorum yapmadan siz değerli okuyucularıma nakletmek istiyorum.

Peygamberimiz, “İleride ineklerin otlanması gibi, dinleriyle yiyecek ve menfaat (çıkar) bekleyecek bir sınıf gelecektir. Onlardan sakınınız!’ buyurmuşlar. Yine Peygamberimizin “Dünyalık ve şöhret düşkünü kişinin, dinine verdiği zarar, bir sürüye musallat olan iki aç kurttan daha fazladır” uyarısını hiç unutmamamız icap eder. Ahmet b. Hanbel’in Müsnedinde rivayet ettiği ‘Ümmetim için Deccal’dan (insanların aklını, fikrini çelerek hakkı, batılı hak gösteren, böylece insana Rabbini unutturan her türlü düşünce, sistem veya kişi) daha tehlikeli olanı, insanların sapmasına vesile olan öncülerdir. Ümmetim için en fazla korktuğum, dil uleması (söylemleri dilde kalan) münafıklardır.’ İlimleri dilde kalıp hayata geçmeyen ulema kastedilmiş, ilmiyle amel etmeyen kesime ‘münafık’ denilebilmiştir. Hadis-i şerifler ibretamizdir. Tirmizi’de geçen şu hadise ne demeli: “Kıyamete yakın bir zamanda din ile dünyalık elde edilecek bir zümre türeyecek. Onlar, kuzu postundaki kurt gibidirler. Sözleri baldan tatlı, kalpleri ise, kurt kalbidir. Allah Teala onlar hakkında şöyle der: Dinimi kullanarak insanları mı aldatıyorsunuz? Bana baş kaldırmaya mı cüret ediyorsunuz? Zatıma yemin olsun ki başlarına, masum insanları bile şaşkına çevirecek bir musibet getireceğim.’ Yine Peygamberimizden, Miraç gecesinde, dudakları ateşten makaslarla kesilen sınıfın, ‘dünyalık ve fitne uleması’ olduğunu öğreniyoruz.

Hz. Ali de ‘Kıyamete yakın bazı fitneler baş gösterecektir. Bu da Dini Allah rızası dışında öğrenilip, din ile dünyalık elde edilince olacaktır.’

Mus’ab bin Umeyr’in talebesi sahabe-i kiramdan Muhammed b. Mesleme (r.a) ‘Pisliğe konan sinek, umeranın kapısına gidip, kendilerinden menfaat talep eden âlimden daha iyidir’ buyurarak dünyevîleşen âlimin halini ortaya koymaktadır.

Konunun önemine dikkat çeken İmam-ı Gazali de, dinin zaafa düşmesinin önemli sebepleri arasında, ulemanın bozulmasını gösterir. ‘Dinin zaafa uğramasının önemli bir sebebi, gönül hekimleri ulemanın sapmasıdır. Zira ulema hekimler konumundadır’ der. Çağımızdaki ulema da, müzmin bir hastalığa yakalanmıştır: Dünyevileşme hastalığı! Öyle bir hastalık ki âlimleri menfaat uğrunda zalim ve gaddar kişileri dost edindirir, onları alkışlamaya götürür. İslâmi ahkâmı lağvedenleri kutlamaktan, haram işlerine bile meşruiyet kılıfı bulmaktan kendilerini kurtaramaz hale düşürür. Bu öyle bir hastalık ki, geçmişte Hz. Hüseyin’in şahadetine göz yumdurur, sinek kanının necasetini gündemde tutturur. Âlimlerin dünyevileşme hastalığı öyle bir hastalık ki, İslâmi bir endişe taşımazlar, hedefledikleri makamlara ulaşınca da İslâm’ı yaşamaktan uzaklaşırlar. Gerektiğinde de İslâm muhalifleriyle de işbirliği yapmaktan geri kalmazlar. “Mü’minleri bırakıp da kâfirlerin dostluğuyla (onur) duyanlar, şeref ve itibarı onların yanında mı arıyorlar? İyi bilin ki şeref ve itibar bütünüyle Allah’a aittir.” (4 Nisâ 139) âyetini unutacak hale gelirler. Bunlar başta Allah ve Rasulüne, ilim ve ilmin itibarına ihanet ederler. Allah’ın dinini bildikleri halde, bazı kesimleri memnun etmek için, âyet ve nassları tahrif etmekten ve onların hesabına fetva vermekten de kaçınmazlar. Allah’ın ahkâmının yüceliğini belirli kesimler için ketmederler. Meselâ yıllarca ‘faizin haramlığı’na fetva verdikleri halde, uygulama ve tavır koymalarında fetvalarına uygun bir ‘yüksek/yürekli bir ses’ duyulmaz. Peygamber Efendimiz, ulema-i su’in (kötü âlimlerin) tahribatını müşriklerin tahribatından daha zararlı görmüştür. “Ben, ümmetim için ne mü’min, ne de müşrikin tahribatından endişe ediyorum. Endişe ettiğim sınıf, ilmi dilinde kalıp, hayata geçirmeyen münafık âlim taslaklarıdır” buyurarak bizleri kötü âlimlerin verecekleri zarar hususunda nebevî bir ikazda bulunmuştur.

İmam-ı Şafii, hazretleri kötü âlimleri, Allah’ın nimetlerini yanlışta kullanan putperestlerin durumuna düştüğüne dikkat çekmekte, insanların sapmasına vesile olan bu kötü âlimlerin yaptıklarını Allah’a ortak koşan müşriklere benzetmiştir. Bu hususun izahında da, iki kesim de nimeti inkâr ve insanları sapıtma söz konusudur. Hatta insanları saptırmanın müşriklerden daha zararlı olduğunu beyan etmekte, başkasını saptırmanın geçişli ve etkili olduğuna dikkat çekmektedir. (Devamı yarın İnşaallah)

 

Efendimiz’in Hayatından ‘Ben her şeyi bilirim’ iddiasında bulunmayan bir Peygamber

Tefsir kaynaklarının aktardığına göre Ubeyrik oğullarından Ebu Ti’me, Rifaa adında yeni Müslüman olmuş birinin un çuvalında koruduğu silah ve zırhını çalar. Önce evine gizler, bulunmasından korkarak götürüp bir Yahudi’ye rehin birakır. Un izleri kendi evini gösterince Yahudiye iftira atar. Rasulullah tam zırh kendi yanında bulunan Yahudi aleyhine hüküm verecekken, olayın iç yüzünü ortaya koyan ve Hz. Peygamber’i uyaran Nisa 105-109. Ayetler iner. Şu sert cümleler söz konusu âyetlere aittir: “Sakın hainlere taraftar olma. Ve Allah’tan af dile, çünkü Allah çok bağışlayandır, rahmet kaynağıdır. Nefislerine ihanet edenleri de savunma! Hiç şüphesiz Allah, kendisine ihaneti meslek edinip boğazına kadar günaha batanları sevmez.” (4 Nisa 105-107). Hz. Peygamber’in, bu olayda gerçek suçlunun kimliğini teşhis edememiş olmasında hiçbir gariplik yoktur. Çünkü o hiçbir zaman “ben her şeyi bilirim” iddiasında olmamıştır. Aksine o “Vallahi yarın nefsime bile ne yapılacağını bilmiyorum” itirafında bulunmuştur. Yine Muhammed Sûresi’nin 30.âyetinden, eğer Allah bildirmezse, onun kendiliğinden münafıkları tanıyamadığını öğreniyoruz.

Namazı nasıl kılmalıyız?

TEFEKKÜR

Ona namazlarımızı nasıl kılmalıyız diye soranlara şöyle tavsiyelerde bulunuyordu:

- Önce temiz bir kalble niyet ederek abdestini al. Dışını su ile temizlerken içini de tevbe, istiğfarla temizle. Sonra seccadene geç, Kâbe’yi hayalen iki kaşının arasına al. Bundan sonra, cenneti sağında, cehennemi de solunda tasavvur et. Sırat köprüsünü ise ayağının altında bil. Azrail Aleyhisselam’ı da peşinde bekliyor kabul ederek Allahü ekber deyip namazına başla.

- Hürmetle Fatiha ve zammı sureyi oku, tevazu ile rükua eğil, tefekkürle tesbihleri tekrar et.

Tezellül ile secdeye in, yüzünü yerlere sür.

- Manalarını düşünerek tahiyyat ve salevatları oku. Hamd ve şükür duygularıyla selamını ver, ibadetini tamamla. Hatem–i Asam bundan sonra;

- İşte der, bu namazdır, seni dünya ve ahiret kötülüklerinden koruyacak namaz.

Bilmem bizim bu türlü tefekkürlerden hissemiz ne kadardır?

 

 

VAHYİN DİLİNDEN

“Mü’minleri bırakıp da kâfirlerin dostluğuyla (onur) duyanlar, şeref ve itibarı onların yanında mı arıyorlar? İyi bilin ki şeref ve itibar bütünüyle Allah’a aittir.” (4 Nisâ, 139. ÂYET)

ALLAH RASULÜ’NDEN

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Allah’ım! Sana teslim oldum, ben sana inandım, sana dayandım. Yüzümü gönlümü sana çevirdim, senin yardımınla düşmanlara karşı mücâdele ettim. Allah’ım! Beni saptırmandan yine sana, senin büyüklüğüne sığınırım ki senden başka ilah yoktur-. Ölmeyecek diri yalnız sensin. Cinler ve insanlar ise, hep ölümlüdürler!” (Müslim)

GÜNÜN SÖZÜ

“Tasavvuf, önceleri hâl ilmiydi, şimdi mal toplama vasıtası. Tasavvuf, önceleri nefis muhasebesi idi, şimdi dünyalık. Tasavvuf, önceleri ihlas idi; şimdi şöhret malzemesi. Tasavvuf, önceleri Kitap ve sünnete ittiba idi, şimdi ibtidia’; yani bid’atçiliktir. Tasavvuf, önceleri kalbin imarıydı, şimdi aldanma ve aldatma! Tasavvuf, önceleri iffet idi, şimdi uçurum oldu. Tasavvuf, önceleri ahlak idi; şimdi yardakçılık. Tasavvuf, önceleri kanaat idi, şimdi fecaat oldu. Tasavvuf, önceleri dünyevileşmeyle mücadele idi, şimdi dünyalık elde etme vasıtası.” (İmam-ı Şa’rânî)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Yaşar Değirmenci Arşivi