Kötülüğü İyilikle Def’ Et
ON milyonlarca Müslüman, aktüel dedikoduların kısır döngüsü içinde. Onlara Kur’anın, Sünnetin, Şeriatın gündemini anlatmak bugünkü şartlarda mümkün müdür?.. Gazeteler, televizyonlar yüzde doksan dedikodu işliyor. Halkın büyük kısmı dedikodudan zehirlenmiş.
Dedikoduların yararı yok, zararı çok.
Akıllı, uyanık, vicdanlı insana öğüt olarak ölüm yeterlidir ama ölenlerden ve ölümden ibret alan kaç kişi var?
Müslüman yığınlar dünyevileştirilmiş… Dünyevileşenleri uyarmak, kurtuluş yoluna sokmak çok güç.
İslam “Dünya için, dünyada kalacağın kadar, âhiret için orada kalacağın kadar çalış” diyor.
Âhiret inancı çok köklü ve sağlam olmadıkça dünyanın ve halkın ıslahı mümkün olmaz.
İnsanlar Mahkeme-i Kübra’dan, hesap kitaptan, Cehennemden hakkıyla korksaydılar hiç haram yiyebilirler, zulm edebilirler miydi?
Şu sapıklığa bakınız: Öyle sözde Müslümanlar var ki, bazı haramları kabul etmiyorlar. Onları kim doğrultacak, kim düzeltecek?
Kesin haramların haram olduğunu kabul etmeyen kâfir olur.
Şu yoldan çıkmış bazı ilahiyatçılara bakınız: İslam’da kabir azabı, kabir suali yoktur diyorlar.
İslam dünyasının temizlik, şeffaflık, ahlak, fazilet notu çok düşük. Haram yeme yaygın hale gelmiş. Din, Allah, Kur’an, Peygamber (Salat ve selam olsun ona), âhiret edebiyatı yapılıyor ama kötülüklere berdevam.
İslam dünyasında para karşılığında ağlayan ne kadar çok profesyonel ağlayıcı karı var.
İnanç konusundaki vahim bozukluklar öldürücüdür, bizi bitirir diye niçin feryat etmiyoruz?
Sabah namazlarında camilerin boş olmasından dolayı niçin ağlayıp saçımızı başımızı yolmuyoruz?
Ramazan yaklaşıyor, geçen yıl olduğu gibi Ramazan günü açıkta yenilip içilecek, bunu niçin dert edinmiyoruz?
Dünya dünya dünya… Dünya paraları, dünya malları, dünya tuzakları, dünya oyuncakları…
Helal azın hayırlı, haram çoğun öldürücü olduğunu niçin anlatmıyoruz?
En büyük zenginliğin kanaatli yaşamak olduğunu niçin öğretmiyoruz?
Şu Kur’an Kur’an Kur’an diyen kişiler niçin Kur’ana göre hayat sürmüyor?
Cuma ezanı okununca Müslümanlar niçin dükkanlarını, işyerlerini, bürolarını kapatıp Allahı anmaya gelmiyor?
Binlerce İmam Hatip mektebinde vakit namazları niçin bütün talebelerin katılımıyla cemaatle kılınmıyor?
Zinanın tekrar suç olması için niçin çalışılmıyor?
Medyadaki iğrenç fuhşiyat ve müstehcenlik ile niçin etkili ve güçlü şekilde mücadele edilmiyor?
Müslümanların, öğrenilmesi farz olan ilmihal bilgilerini öğrenmeleri için niçin yurt çapında bir hizmet ve eğitim kampanyası başlatılmıyor?
İmanlara zarar veren dünyevileştirme ve sekülerleştirme kötü gidişini durdurmak için niçin canla başla çalışılmıyor?
Mâruf işlerin öğretilip yapılması, münker şeylerin kötülenip engellenmesi için ne gibi çalışmalarımız var?
Halkı çekip çevirecek, Resulullaha bağlı, biatli, itaatli, ona rabıtalı, icazetli hizmetkâr kadrolarımız var mıdır?
Tek bir Ümmet olmak için niçin gereği gibi çalışılmıyor?
Bütün bu saydığım hizmetler, Cemaat-İktidar kavgası dedikodularından daha önemli değil midir?
Şu şunu dedi, bu bunu dedi, o onu dedi… Dedikodu dedikodu…
Biz kendimizi, ülkemizi, halkımızı Kur’anın, Sünnetin, Şeriatın emir ve hükümleri ışığında ıslah etmek için yatay iradelerimizi kullanıp gereken hizmet ve vazifelerimizi yapmazsak, devreye dikey irade girer ve sille yeriz. Sille ve musibet gelince sadece kurular değil, yaşlar da yanar.
Fa’tebirû yâ ulü’l-ebsar!
(İkinci yazı)
İman Hizmetleri
İNSAN için en büyük konu imandır. Herkesin aklı tek başına bu meseleyi anlamaya yetmez. İnsanlara sahih imanın ne olduğunu anlatmak bilenlerin baş vazifesidir.
İman eden ve imanlı ölen kurtulur, bir müddet ceza çekse bile edebî saadete nail olur.
İmansız giden kurtulamaz.
Hiçbir bilenin, alimin imanı olmayanlar konusunda pasif kalmaya hakkı yoktur.
İman, insanlara, anlayacakları üslup ve lisan ile anlatılmalıdır.
Müslüman bilenler, dünya patırtılarını bırakıp da iman ve Kur’an hizmetlerini en uygun ve en etkili tarzda yerine getirmelidir.
İman ve Kur’an hizmetleri nasıl yapılır?
1. Yazılı hizmetler… Kitaplar, risaleler, dergiler ile…
2. Televizyon yayınları ile…
3. Camilerde etkili ve kaliteli dersler, kurslar, vaaz ve nasihatler ile…
4. Sohbetlerle…
5. Öğrencilerinin tamamının beş vakit namazı topluca hep birden cemaatle kıldığı İslam mektepleri açarak…
6. Halkı uyaracak, aydınlatacak, bilgilendirecek icazetli gerçek hocalar yetiştiren İslam Medreseleri açmakla…
7. İman ve Kur’an hizmetleri yapacak ihlaslı ve vasıflı has hizmetkarlar yetiştirmekle.
8. İş, çalışma, iktisat, ticaret hayatını dinin, hikmetin ve ahlakın kontrolü altına alacak ahîlik ve fütüvvet teşkilatı kurmakla…
Yirmi küsur yaşında genç bir insan… Ailesi dindar değil… Okulda ve üniversitede ateistlerin ve (…)lerin etkisi altında kalmış… Felaketlerin en büyüğü olan imansızlık karanlığında yaşıyor… Hattâ imana düşmanlık ediyor… Bu genci kurtarmak için en uygun şekilde çalışmak, sorumlu ve bilen Müslümanların vazifesidir.
Gereken her şeyi, bütün gayret ve cehdlerini sarf ederek mükemmel bir tarzda yaptılar ama o genç imana gelmedi, o zaman sorumluluktan kurtulurlar.
Bugün halkın ve gençliğin bir kısmı iman dairesinin dışındadır. Bu, hem onlar, hem ülkemiz ve halkımız için büyük bir felakettir.
İman dışı kalmış insanlarımız için çağrı, müjdeleme, uyarma, davet, tebliğ hizmetlerimiz var mıdır?
Bu hizmetleri hangi kurumlar, vakıflar yapmaktadır?
Her yıl kaç milyon adet ve kaç çeşit imana davet broşürü yayınlanmakta ve dağıtılmaktadır?
En büyük kaza ve felaket imansızlıktır.
Bir trafik kazası, bir deprem, bir âfet olunca nasıl yardıma koşuyorsak, imansızlardın da yardımına koşmalıyız.
Bre dinsiz imansız, bre Cehennem odunu, bre kâfir demek hizmet değildir, anti-hizmettir.
Sosyetik bir semtte oturan tuzu kuru inançsız seçkin bir gence, bir namaz hocası kitabı verip, al bunu oku da Müslüman ol be demek de hizmet değildir.
Sekter zihniyetle, holiganlıkla imana doğru dürüst hizmet edilmez.
İhlas olmadan iman hizmeti olmaz.
İman hizmetleri ücretsiz ve maaşsız yapılmalıdır.
İman hizmetleri şahsî veya siyasî, menfaat ve nüfuza alet edilmelidir.
Tarikatla iman hizmet edilebilir ama tarikatçılık ile edilemez.
İmansız bir kimsenin hidayetine vesile olmak, dünyaya sahip olmaktan daha büyük bir mânevî ticarettir.
Bu ticaret Allah ile yapılır ve ücreti Allahtan istenir.
Dünyada değil, âhirette istenir.
Ehliyeti, icazeti, kabiliyeti olmayanlar, iyi niyetli olsalar da doğru dürüst iman hizmeti yapamaz.
Herkes iman hizmetlerini doğrudan doğruya yapamaz . Yapanları desteklemek de hizmettir.
Türkiye’nin her yerini sarmış, on milyonlara hitap eden dev bir “İslamî Müjdeleme, Uyarma, Davet , Tebliğ ve İrşad Vakfı”… Dev matbaalar… Kudretli kadrolar… Her yıl yüz milyonlarca adet broşür, kitapçık, dergi yayınlanıyor… Merkez ve taşra kadrosu maaş ve ücret almadan boğaz tokluğuna çalışıyor… Bütün yayınları nefis edebî bir Türkçe ile… En güzel kağıtlara basılmış, en sanatlı tasarımlara sahip, harika yayınlar… Bunları okumak suretiyle hidayete gelenlerin haddi hesabı yok… Halk, bu Vakfı bütün gücüyle destekliyor… Evini, arsasını verenler… Lüks otomobilini satıp, onun yerine orta bir otomobil alıp, artan parayı verenler…
Bu hizmetleri yapanlar, hizmete bir ceketle başlamışlar, on sene sonra yine bir ceket… Eskimiş bir ceket…
Bu hizmetleri yapanlara, bu hizmetleri destekleyenlere melaike-i kiram sevap yazıp duruyor.
Hak Tealanın böyle güzel hizmetleri yapanlardan razı olacağını söylemek için büyük din alimi olmaya lüzum yoktur.
Resul-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimizinin ruhaniyeti de böyle hizmetlerden hoşnut olur.
Böyle hizmetler yapanlar inşallah hüsn-i hatime ile ölür ve ebedî saadete nail olur. Ya Rabbi, ne büyük ticaret…