Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Alışkanlıklarımız prangalarımız olmasın

Alışkanlıklarımız prangalarımız olmasın

Zaman değişiyor…

Zaman değiştikçe hayat da değişiyor…

Bazılarımız o kadar statik yaşıyoruz ki, değişime ayak uyduramıyoruz.

Tabii her değişim “güzel” değildir. Analiz edip ona göre tavır belirlemek için insan “zişuur” ilân edilmiştir.

Bizi alıkoyan en önemli faktör ise alışkanlıklarımızdır. Bazen ayaklarımıza öyle bir dolanır ki, istediğimiz halde adım atamayız.

Tıpkı Atlas Okyanusu’ndaki göçmen kuşlar gibi…

Hikâyeyi paylaştığımı hatırlıyorum, ama gördüğüm lüzum üzerine, izninizle bir kez daha anlatmak istiyorum…

Meşhur gezginlerden Kaptan James Cook (İngiliz denizcisi ve kâşifi, d. 27 Ekim1728-ö. 14 Şubat1779), Atlas Okyanusu’nda çıktığı bir araştırma gezisi sırasında, milyonlarca kuşun, gökyüzünde çığlık çığlığa bağırarak daireler çizdiğini gördü.

Baktıkça hayretler içinde kaldı: Çünkü daireler çizip saatlerce uçmaktan ve çığlık çığlığa bağırmaktan aşırı derecede yorulan kuşlar kendilerini denize bırakıyor, okyanusun dev dalgalarında ölüyorlardı.

Kaptan Cook uzun süre kuşları seyretti, ama bu davranışlarına bir mânâ veremedi…

Balıkçılarla ve denizcilerle konuştu, onlar da yılın belirli vakitlerinde aynı olayı gözlemliyorlar, ancak kuşların intiharındaki sırrı çözemiyorlardı.

Bunu çözmek kuş bilimcilerine nasip oldu. Yaptıkları araştırmalarda göçmen kuşların tam da kendilerini dalgalara bakıp bir anlamda intihar ettikleri yerde, vaktiyle bir ada olduğunu, muhtelif istikametlerden gelen göçmen kuşların bu adada mola verdiğini, ancak adanın bir deprem sonrasında sulara gömüldüğünü tespit ettiler.

Göçmen kuşlar binlerce yıllık kalıtımsal alışkanlıklarıyla adayı biliyor, uzun yolculuklarının ortasında, biraz dinlenebilmek ve güç toplayabilmek için, okyanusun ortasındaki adaya iniyorlardı.

Ne var ki, bir süreden beri ada, olması gereken yerde yoktu. Büyük bir deprem sonrası denize göçmüştü.

Fakat göçmen kuşlar bunun henüz farkında değildi…

Bu yüzden o noktada alışkanlıklarıyla gerçek arasında kalıyor, çığlık çığlığa artık var olmayan adanın üzerinde dolanıyor, çok yorulunca da derin bir özlemle kendilerini kurtuluşa (adaya) bırakır gibi ölüme (okyanusun azgın dalgaları arasına) bırakıyorlardı.

Bu hayatı ararken ölüme yakalanmaktı. Bu açıdan olay, biraz da hepimizin dramını yansıtıyordu. Çünkü hepimiz alışkanlıklarımızın, hatta peşin hükümlerimizin kontrolündeyiz.

Kendimizi aşıp yeni durumu kavramayı ve yeni durumu yaşamayı bir türlü başaramıyoruz.

Son tartışmalarda da bunun etkisi görülüyor. Kimi insanlar eski alışkanlıklarını devam ettirmekle yeni durumu kabullenmek arasında patinaj yapıp duruyor.

Ya yeni durumu görmezden geliyoruz, ya da “statükoculuk kavgası” veriyoruz.

Hayat uçsuz bucaksız bir yol, insan yorgun bir yolcu! Şartlar çoğu zaman kırıcı, yorucu, incitici!..

Bazen öyle bir yorgunluk basar ki, toparlanabilmek için bir yerlere sığınma ve dinlenme ihtiyacı duyarız: Etrafımızda sessiz, sakin, güvenilir sığınaklar ararız.

O noktada alışkanlıklarımızla değil, şuurumuzla hareket etmek zorundayız: Zira her zamanki sığınağımız bir deprem sırasında denize kaymış olabilir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi