Merhamet ve metanetin bakanı Taner Yıldız
Bir felâketin sebeb olduğu enkâzın altından, ölü ya da diri olarak sizi çıkaracak birilerinin varlığını bilmek çok güzel bir duygudur. Ben bunu 17 Ağustos depreminde yaşadım. Rahmetli abim, başka şehirde olduğu halde, ertesi gün başucumdaydı. Demek ki ölmüş olsam cenâzemin sâhibi vardı.
Devlet de böyledir. Babadır, ağabeydir. Felâket zamanlarında devletin varlığını hissetmek istersiniz. Ölseniz de kalsanız da devlet yetişsin istersiniz. Yetişmeyecekse adı niye devlet olsun ki?
Yine depremde bir gazetecinin isyanını hatırlıyorum. "Lâciler gelmesin" diye patlamışdı sonunda. Lâciler, takım elbiseli, kravatlı devlet büyükleri. Hiçbir işe yaramadıkları halde, sâdece kalabalık yaptıkları ve üstelik kurtarma çalışmalarını aksattıkları için isyân ediyordu bu gazeteci. Çünkü, onların gittiği yerler protokol mekânı oluyordu .
1992'de, Kozlu felâketi olduğu zaman, işletme devlet kurumu olduğu halde, tek bir devlet büyüğü gitmemiş. Enerji Bakanı Ersin Faralyalı Meclis'de bilgi vermiş sâdece. Soma fâciasında ise Enerji Bakanı Taner Yıldız, o akşam, oradaydı. Üstelik, mâden özel sektöre âit olduğu halde.
Taner Yıldız, ölen tüm işçiler çıkarılana kadar felâket bölgesinde kaldı. İlk dikkatimi çeken şey kravatının olmadığıydı. Bir Somalı'nın Uğur Dündar'a sitem ettiği gibi, orası düğün yeri değildi. Hem en hızlı şekilde Soma'ya gitdi hem de ortalığı rahatsız edecek protokole sebeb olmadı.
2010 yılında, bir şehid cenâzesinde yumruk yemiş bir bakan olarak, Soma'da başına kötü şeyler gelebileceğini bilen bir insan Taner Yıldız." Başıma ne gelir?" hesâbı yapmadan felâket mahalline ulaşması, sâdece vazife şuuru ile açıklanamaz. Vatandaşına karşı merhametinin, her şeyin önünde olduğunun ispâtıdır aynı zamanda. Altı gün boyunca bir bakan gibi değil, bir mühendis gibi ortamın şartları ne ise onunla yetinerek krizi idâre etti. Ayakda duracak kadar, bir-iki saatlik uyku ve atıştırmalıklarla yetinerek.
Hiç metânetini kaybetmedi. Kâh gazetecilere bilgi verdi ; kâh şehid yakınlarının tesellisi oldu. Soma'yı Gezi'ye çevirmek isteyenlerin oyununu tek başına bozdu desem mübâlağa etmiş olur muyum? Daha doğrusu, okları hükûmete çevirerek asıl sorumluları aklama oyununu…
Ve vazifesini lâyıkı ile bitirince merhameti, metânetini susturdu. Bakanlığı da erkekliği de bir yana bırakarak gözyaşlarına yenildi. Oğlunu yitirmiş bir baba; babasını yitirmiş bir oğul gibi …İyi biliyordu ki bu ölüm, o işçiler için müstehak değildi.
Devletin müşfik yüzünü görmek, vatandaş enkâzda kalırsa geleceğini bilmek güzel bir duygu.
YUSUF YERKEL
Ola ki bir zaafa kapılırım diye, siyâseten tarafsız bir delikanlıya, Yusuf Yerkel'in tekmesini sordum. İnanmanız için belirteyim bu delikanlı seçimde boş oy atmış. Cevâbı benim fikrimle örtüşünce çok rahatladım. " Tekme önemli değil. Kavgada herkes kendini tutamayabilir. Ama, iki kişinin tuttuğu birini tekmelemek çok sorunlu bir manzara." dedi.
Evet,aynı şeyi düşündüm. Kızdın , öfkelendin, canın yandı, kendini tutamayarak daldın. Bu olmayacak bir şey değil.
Ama…
Be mübarek! Adamı iki kişi tutuyor. Yâni, sana mukâbele edemez. Ha felçli birini tekmelemişsin ha o adamı. Ha bir çocuk dövmüşsün ha o adamı. İki askerin o adamı tutmasından sonraki durum, artık erkekçe bir kavga değil, artistik patinajdır. İlk saldıran o adam olsa bile.
Genç bir akademisyenin, mühim bir göreve atandığını duyan bir hocamın -değer verdiği birisi olduğu halde- niye şaşırdığını ve sevinmediğini, o akademisyenin işbaşındaki ergen oğlan hallerini görünce anladım. Sonra, o hocama " Bunu nereden bildiniz?" diye sordum. "Çok erkendi. Daha olgunlaşmamışdı." dedi.
Yusuf Yerkel, otuz yaşında danışman olmuş. Çok erken bir mürüvvet. O kadar erken ki danışman değil, badigard gibi. Bilgisi, tahsili ileri olabilir ama bu, danışman olabileceği anlamına gelmez. Hal hareketiyle nasihat verme değil, alma makamında olduğunu gösterdi. Danışılacak değil, danışacak yaşda. Niye 40 yaş, peygamberlik yaşıdır? Niye Anadolu'da, kırkına gelmemiş insanlar için câhil derler? Hayat tecrübesi yeterli olmadığı için. Kırk yaş, insanın erdiği, adam olduğu yaşıdır.
Yâni, demem o ki suç, sâdece Yusuf Yerkel'de değil. Kaldıramayacağı yükü , ona verenler de suçlu. Eğer doğruysa, bir yarışmada derece aldığı makâlesi sâyesinde yıldızı parlamış. Keşif olarak biliniyor. Hiçbir devlet tecrübesi olmayan bir mekşuf yâni.
Kınadığımız şeyler muhakkak başımıza gelirmiş. Yerkel, Sarıgül vatandaş yumrukladığı zaman, twitter hesâbından duyurmuş. Şimdi ne olacak?
Bence, "Yerkel haklıydı, kendisini savunuyordu." diyenler, eğer vaktiyle Sarıgül hakkında laf etmişlerse bir zahmet özür dilesinler. Neticede, Sarıgül de kendi kapasitesince kendini savunuyordu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.