Kayıp Trilyon mu?.. Kayıp 90 Katrilyon’dan n’aaber!
Geçenlerde de yazmıştım; “gündem o kadar hızlı değişiyor” ki; olayların hızına yetişmek mümkün değil... Bir konu hakkında yazarken, bir de bakmışız “diğer konular” gündemden çıkıvermiş... “Erbakan Hoca’nın affı” meselesi de bunlardan biriydi... “Artık aktüalitesi geçti” deyip, yazmaktan vazgeçmiştim ki; “Erbakan Hoca’nın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e teşekkür ettiği”ne dair haber, olayı yeniden güncelleştirdi... Biliyorsunuz; Erbakan Hoca; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından “sürekli hastalık” sebebiyle “ev hapsi” cezasının kaldırılmasının ardından, Altınoluk’taki yazlığından ilk defa çıkarak, önceki gün Ayvalı Burun Camii’nde Cuma Namazı kıldı... Erbakan, bu sırada yaptığı açıklamada; “Sayın Cumhurbaşkanı’na teşekkür etmek bir vazifedir. Kendilerinden beklenen büyük olgunluğu gösterdiler” dedi.
İşte bu sözler, “Erbakan’a yakışacak sözler”dir... Abdullah Gül’ün tavrı ne kadar “vefakârlık” ve ne kadar “büyüklük” ise, Erbakan Hoca’nın tavrı da o derece “büyüklük”tür!..
Karşılıklı “jest”ler, beni çok sevindirdi...
SEZER’İN AFFETTİĞİ TERöRİSTLER!
Bu “jest”ler, bu “insanca tavır”lar beni sevindirdi de, ne saklayayım; “kartel gazeteleri”nin tavrı son derece öfkelendirdi!.. Hem öfkelendirdi, hem tiksindirdi, hem de iğrendirdi!..
Attıkları “manşet”leri biliyorsunuz:
“çankaya’dan ev hapsine de af!”
“2 No’lu sanık, 1 No’lu sanığı affetti!”
“Kayıp 1 Trilyon’a af!”
“Gül, Hoca’sının cezasını kaldırdı!”
Lütfen dikkat;
Bugün bu başlıkları atan gazeteler, Cumhurbaşkanı A. N. Sezer’in “onlarca teröristi affettiği”ni her nedense hatırlamazdan geliyor!..
Ki, Sezer’in, “hasta” diyerek affettiği “teröristler”in büyük çoğunluğu, katıldıkları “yasadışı gösteriler”de yakalanmıştı!..
Güya, “hasta”ydılar!.. Güya “yürüyemez halde”ydiler!.. Güya “ölümle pençeleşiyorlar”dı ama, her ne hikmetse ya “yasadışı gösteri”lere katılıyorlardı, ya da “çatışma”lara!..
Evet evet, “çatışma”lara!..
Biliyorsunuz, “Sezer’in affettiği teröristler”in birçoğu, “hasta”(!) halleriyle dağlara çıkmış, PKK’ya iltihak etmiş, ellerine “Kaleşnikof”ları alıp, “askerlerimize kurşun” sıkmışlardı!..
Yine biliyorsunuz ki; onlardan bir kısmı “öldürülmüş”, bir kısmı da “yaralı” olarak ele geçirilmişti!..
İşte o günlerde; gözlerinde “hipermetrop” hastalığı olabilir, dolayısıyla “yakını göremeyen”ler bulunabilir diye, at nalı büyüklüğünde harflerle vermiştik, “Sezer’in hasta (!) diye affettiği teröristler”in marifetlerini!..
Evet, “gösteride slogan atma” marifetlerini!..
“Dağda Mehmetçik’le çatışma” marifetlerini!..
Bağıra bağıra soruyorduk o zamanlar:
“Bunlar mı hasta?!?”
Biz bağırıyorduk ama, “kartel medyası”ndan “çıt” çıkmıyordu!..
Biz bağırıyorduk ama, onlarda “tık yok”tu!..
“Sezer’in affettiği teröristler” konusunda “gık”larını çıkarmayanlar, şimdi kalkmış, “Erbakan’ın affı”nı dillerine doluyorlar!..
Ulan, insaf be!..
Erbakan gibi “Türkiye sevdalısı” bir adamın, bu ülkeye “Başbakanlık yapmış”, hele de “tekerlekli sandalye” ile gidip-gelebilen bir adamın affedilmesine bu tepki niye?..
Ama, normaldir!.. Filistin’in manevi lideri Şeyh Ahmet Yasin gibi “tekerlekli sandalye”ye mahkûm “yaşlı bir adam”ın, hem de “füze” ile, üstelik “İsrail Bakanlar Kurulu’nun kararıyla” katledilmesine sevinen bir kartelin, “Erbakan’ın affı”na üzülmesi, öfkelenmesi gayet normaldir!..
Demek, “İsrail’in gözü”yle bakınca, böyle oluyor!..
“Affedilen teröristleri” gözleri görmüyor ama, Erbakan affedilince gözleri faltaşı gibi açılıyor!..
“Medya puştluğu” dedikleri bu olsa gerek!..
“KAYIP (!) TRİLYON”A GİDEN SüREç!
İzninizle, kartelozların ağızlarına “sakız” ettikleri ve sürekli çiğnedikleri “Kayıp Trilyon” olayına yeniden değinmek istiyorum...
Hiç şüpheniz olmasın ki, bu olay “28 Şubat yapımı bir film”dir!..
Kısaca hatırlatalım:
Film, “28 Şubat MGK toplantısı” ile başlar!.. Bu tarih, “Refahyol iktidarının suyunun ısıtıldığı” tarihtir!..
Zira, dönemin Sağlık Bakanı merhum Yıldırım Aktuna’nın da “itiraf”larıyla; bütün “irtica” iddiaları tamamen “medyanın körüklemesi”dir!..
Medya, “koalisyonun bozulması” için, DYP kanadından bazı bakan ve milletvekillerini zorlamaktadır!..
Sonunda, “Postmodern Darbe” yapılır ve Refahyol yıkılır!..
Ve tabii, “irtica”(!) da tatile çıkar!..
Sonracığıma efendim;
Refah Partisi hakkında “kapatma dâvâsı” açılır!.. Parti, 16 Ocak 1998 tarihinde Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatılır!.. 22 Şubat 1998’de de “gerekçeli karar” açıklanır!..
Sonrasında “bina”lar boşaltılır, “kepenk”ler indirilir, “tabelâ”lar sökülür!..
Bir süre sonra, Anayasa Mahkemesi’nden “resmî yazı” gelir Refah Partisi Genel Başkanı’na...
Denilir ki o yazıda:
“Partinizin faal olduğu döneme ilişkin kesim hesabını, incelenmek üzere bize gönderin!”
Ne yapsın şimdi Refah Partisi Genel Başkanlığı?.. Tamam, “hesap” verecek vermesine de, “belge”lerin çoğu “Maliye”nin elindedir!..
Yani, Maliye, “kapatma kararı” çıkar çıkmaz, bütün teşkilât binalarına baskın yapmış ve “defter”lere, “belge”lere, “fatura”lara el koymuş, hepsini “çuval”lara doldurmuştur!..
Bu durumda, RP’nin “hesap” vermesi mümkün değildir!..
Nitekim, Anayasa Mahkemesi’ne şöyle bir yazı yazılır:
“Hesap verebilmemiz için, Maliye Bakanlığı’nın elindeki belge ve faturalara ulaşmamızda ve onları size takdim etmemizde lütfen bize yardımcı olun!”
Bu yazı üzerine, Anayasa Mahkemesi şöyle bir karar verir:
“Adı geçen parti kapatıldığı için, kesim hesabı hazırlayıp Yüksek Mahkeme’ye vermesi mümkün olmadığından, dosyanın işlemden kaldırılmasına!..”
Şu işe bakın ki;
“Hesapları denetleme” görevi Anayasa Mahkemesi’nin yetkisinde olmasına rağmen, “parti kapatılmış bulunduğu”ndan bu görevi yapması mümkün olamayınca, Maliye Bakanlığı girer devreye ve der ki;
“Madem Anayasa Mahkemesi inceleyemiyor, o halde ben incelerim!”
RP’li hukukçular, Maliye Bakanlığı’na, “Sizin incelemeye yetkiniz yok. Tasfiye raporu hazırladık. O zaman tasfiye raporunu Anayasa Mahkemesi’ne sunmanız lazım. Elinizde ne gibi bir belge, bilgi var ise bütün hepsini Anayasa Mahkemesi’ne sunmanız gerekir” der!..
çünkü, siyasi partilerin hesaplarını Anayasa Mahkemesi inceler...
“Hayır” der, Maliye Bakanlığı; “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdik gereği için.”
Halbuki, gereği için Anayasa Mahkemesi’ne, bilgi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na göndermesi gerekir.
Yine “Hayır” derler!..
Malum 28 Şubat süreci devam etmektedir!.. Yerel mahkeme, yargılamaya başlar!.. Partinin itirazları bir anlam ifade etmez!.. Neticede bilinen karar çıkar!.. Evet, “mahkûmiyet” kararı!..
“çUVALLAR” HAZIR, BAKAN YOK!
Şimdi, “final”e gelelim...
Bazı “evrak”lara “o tarihte ulaşmak mümkün olmadığı” için; “1 trilyon lira”lık bir miktar, “harcanmamış gibi” görülür ve bu yüzden Erbakan Hoca ile birlikte onlarca kişi mahkûm olur!..
“Aylarca hapis” yatarlar!..
Erbakan Hoca ise;
“Sağlık raporları kıskacı”na alınır!.. “Ev hapsi kıskacı” o zaman başlar!..
Gelin, görün ki; “madalyon”un bir de öteki yüzü vardır!..
RP üst yönetimi ile il ve ilçe yöneticileri hakkındaki “mahkûmiyet” kararı 2002 yılında çıkar!..
Ne var ki;
RP hukukçularının “81 il ve 923 ilçe”nin evraklarına ulaşması, ancak 2004 yılında mümkün olur!..
Sizin anlayacağınız;
2002’de “mahkûmiyet” kararına yol açan “eksik evrak”lar, ancak 2004’te tamamlanabilir!..
Hem de “963 çuvala doldurulmuş” olarak!..
İşin daha da tuhaf tarafı;
Maliye yetkilileri, parti kapatılır kapatılmaz el koydukları “çuval”lardan bir kısmını açmamış ve herhangi bir “tasnif” de yapmamıştır!..
Bunu farkeden RP hukukçuları Maliye’ye der ki;
“Madem çuvalları açacak ve tasnif edecek yeterli elemanınız yok, o halde biz takviye yapalım!..”
30 eleman bulurlar, “ücret”lerini kendi ceplerinden öderler ve “Maliye’nin emrine” verirler!..
Maliye’nin elindeki “çuvallar”ın tasnifi, ancak bundan sonra mümkün olabilir!..
Uzun lâfın kısası;
“Hangi harcamanın nereye yapıldığının belgeleri” şu anda mevcuttur!.. İşte buna dikkat çeken Anayasa Hukuku Profesörü Mustafa Kamalak diyor ki;
“İnceleme konusunda tek yetkili Anayasa Mahkemesi’dir. Biz, Anayasa Mahkemesi’nin Refah Partisi’ni mali yönden denetlemesini istiyoruz. Şimdi ortada, tasnif edilmiş 963 çuvallık belge var. İncelensin, eğer Anayasa Mahkemesi hükmü öyle verirse, ceza 11 değil, 22 trilyon olsun. Yeter ki, incelemeler yetkisiz kişi ve makamlar tarafından yapılmasın. Yeter ki, hukuk çiğnenmesin.”
Olay bu!.. Ve ayrıca, bir “film senaryosu” değil, “hayatın gerçeği” bu!..
öNCE 90 KATRİLYON’UN HESABINI VERİN!
Buna rağmen, kalkmışlar hâlâ “kayıp Trilyon” diyorlar!..
O zaman da ben sorarım;
“Kayıp Katrilyon’lardan n’aaber?!?”
Evet evet; “Kayıp Katrilyon”lardan ya da “Kayıp 90 milyar YTL”den n’aaber?..
Biliyorsunuz, geçenlerde Prof. Eser Karakaş’ın bir yazısını aktarmıştım... Prof. Karakaş, “28 Şubat’ta buharlaşan 90 Katrilyon”un hesabını soruyor ve yazısının sonunda diyordu ki;
“Bu bankacılık skandalı ve bu borcun oluştuğu, oluşturulduğu dönem hiç kuşkusuz Cumhuriyet tarihinin en karanlık dönemidir... Bu dönem aynı zamanda 28 Şubat dönemi diye de anılıyor. Söz konusu borç yani vergi mükellefine takılan para 90 milyar YTL ve birilerinin yurttaşlara bu paranın ne anlama geldiğini mutlaka anlatması lazım.
(...)
özellikle özel bankaların içlerinin vergi mükellefi yani yurttaş aleyhine boşaltıldığı dönem tam da 28 Şubat dönemiyle üst üste oturuyor...
Bu dönem de dönemin yargı mensuplarının otobüslerle Genelkurmay’a taşındığı ve rejimin içinde bulunduğu tehlikeler üzerine brifinglerin verildiği dönem.
Ve o dönem boyunca kimse rejimi bekleyen en büyük tehlikenin soyulan 90 milyar YTL olduğunu dile getirmiyor; bugünün Yargıtay Başkanlar Kurulu üyeleri de muhtemelen 1997-1998 yıllarında üst düzey yargısal görevlerdeler ve yine muhtemelen brifing alma sürecinin birer parçaları durumundalar.
(...)
1997 senesinin toz dumanından geriye buharlaşan 90 milyar YTL kaldı.”
HESAP SORAN ADAMLARA BAKIN!
Ne ilginç ve ne enteresan değil mi;
Erbakan Hoca, üzerinde “28 Şubat’ın gölgesi” bulunan “brifingli yargıçlar” tarafından “mahkûm” edilmişti!..
“Kayıp 90 Milyar YTL”nin, bir başka ifadesiyle “Kayıp Katrilyon”ların zanlı ve sanıkları ise, sanıyorum “aynı yargıçlar” tarafından “kurtarıldılar!”
Ne garip ki; “kurtarıcılar” ve “kurtulanlar” hakkında da “tık yok”tu kartel medyasında!..
Alın size bir ilginçlik, daha doğrusu “ilginç bir zamanlama” daha!..
Ne enteresan değil mi;
“Erbakan Hoca’nın affı” ile “Aydın Doğan’a suçlamalar” aynı günlere denk geldi.
Akşam gazetesi, Aydın Doğan’ı hedefe oturtmuş, “kum çuvalı”nı döven boksör gibi, habire dövüyordu... Aydın Doğan için, “Tek kuruş ödemeden banka alan adam” diyorlar ve şöyle yazıyorlardı:
* “Banka sahibi olmak için holdingdeki sağ kolu Vural Akışık’ı kamu bankalarının başına geçirdi. Sonra Kemal Derviş’le bir olup, Hollanda’daki 2 milyar dolarlık Demir Halkbank’ı aldı. Vural Bey işi bitirip istifa ettikten sonra yine Doğan’a döndü.”
* “Dışbank operasyonu ise Sülün Osman’a parmak ısırtacak kadar büyük bir hamle. İş Bankası’nın satışa çıkardığı Dışbank’ı, İş Bankası Frankfurt’un verdiği krediyle aldı. üstelik bu kredinin ilk 6 yılı ödemesizdi. Yani cebinden para çıkarmadan borcu borca ödetti.”
Akşam, sadece bunları değil, “POAŞ’ta dönen dalavereler” dahil, “Aydın Doğan’ın diğer kirli çamaşırları”nı da gözler önüne serecekti ki, paniğe kapılan Aydın Doğan, Sarıyer Asliye Hukuk Mahkemesi’nden “sansür” kararı çıkarttı:
“Yazı serisinin durdurulmasına!”
Sizce de ilginç değil mi;
Erbakan’a “kayıp trilyon”un hesabını soran bir gazete, kendi nasırına basılıp “trilyonların hesabı” sorulunca, hemen “sansür”e başvuruyor!..
İşte o zaman, o ünlü sözü hatırlıyorum:
“Dinime dahleden, bari Müselman olsa!”
Evet evet, Erbakan Hoca’ya “Kayıp Trilyon”un hesabını soranların, bari kendileri “temiz”, kendileri “dürüst” olsa!..
Kaldı ki; Erbakan Hoca, “Kayıp Trilyon”un hesabını her zaman verebilir... Peki, kartel patronları, 28 Şubat cuntacıları ve banka hortumcuları, “Kayıp 90 Katrilyon”un hesabını verebilecekler mi?..
öyle ya; o parayı “elbirliği” ile buharlaştırmışlardı!..
“Kayıp 90 Katrilyon”un hesabını veremeyenlerin “Kayıp 1 Trilyon” sakızını çiğnemeye hakları yoktur!..
Tabii, “insanlıktan nasipleri” kaldıysa!..
Kurtlar Vadisi 28 Şubat!
Hani diyorum ki;
Raci ve Necati Şaşmaz kardeşler, “Pana Film” olarak, bir de bu olayın filmini çekse!.. Evet, “28 Şubat’ın filmi”ni!.. Adını da; “Kurtlar Vadisi 28 Şubat” koysalar!.. Ne iyi olur, değil mi?..
Filmin bir sahnesinde; “Heyy Erbakan, öde 11 trilyonu!” diye bas bas bağıran “medya” sahipleri getirilir ekrana ve onlara sorulur:
“1 trilyonun 11 trilyon olarak ödenmesini isteyen sizler, kendi borçlarınızı, hem de yıllar sonra faiziyle mi ödediniz, yoksa üzerine mi yattınız?”
Bu arada; gazete ve televizyonların “yönetici” ve “yazar”larının, “yalı”ları, “villa”ları, “malikâne”leri yansıtılır beyaz perdeye ve sorulur:
“Mahkemelere 8-10 milyar civarında maaş aldığınızı bildiriyorsunuz... Hiç yemeseniz-içmeseniz, yılda eder 120 milyar!.. 10 yılda eder 1 trilyon 200 milyar!.. Peki be adamlar; 10 yıllık meslek hayatınızda 2-3 trilyonluk yalıda nasıl oturuyor, 150-200 milyarlık ciplere nasıl biniyor, dünyaca ünlü tatil beldelerinde harcadığınız paraları nereden temin ediyorsunuz?”
Gerçekten iyi bir film olur!..
Ve ayrıca, “Kurtlar Vadisi 28 Şubat” ismi, iyi de “seyirci” toplar!..
Benimkisi bir teklif... Gerisi Şaşmaz kardeşlere kalmış!..