Dünya Tokatları ve İlahî Adalet
Buharî’de ve Müslim’de yer alan sahih bir hadîs vardır; bir kadın bir kediyi haps etmiş, hayvancağız aç kalmış ölmüş, Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) “Allah o kadını Cehenneme koydu” buyuruyor.
İslam’a göre insan işte böyle sorumludur. Bir kediye yaptığı zulüm yüzünden bile Cehennemlik olabilir. Bir karıncayı ezmek bile suçtur.
Hatırlıyor musunuz, bundan kaç sene önceydi, Konya’da Zümrüt apartmanı durup dururken çökmüş ve 100’den fazla suçsuz insanımız ölmüştü. O apartmanı çürük yapan mühendis ve firma elbette suçludur.
Kanser hastalıkları dehşet veren bir hızla çoğalıyor, yayılıyor. Marketlerde, çarşıda pazarda satılan gıda maddelerinin ve içeceklerin hemen hepsinde yekun olarak yüzlerce çeşit boya, aroma, koruyucu, başka kimyevî madde var, bunlar zamanla kansere yol açıyor. İşte bu kimyalı maddeleri üreten, satan, bunları denetlemeyen bütün üreticiler ve sorumlular haindir ve suçludur.
Vazifelerini doğru dürüst yapmayan resmî sivil herkes, yakasını dünya adaletinden kurtarsa bile, İlâhî Adalet’ten kurtaramaz.
Devletin trafik ile ilgili kuralları var, sürücülerin büyük bir kısmı bunları takmıyor ve bu yüzden her gün bir sürü kaza oluyor, nice canlar gidiyor, nice vatandaş sakat kalıyor, bir yığın acı ve facia yaşanıyor. Trafikle, vasıta kullanmakla ilgili kuralların yerine getirilip getirilmediğini denetlemeyen, bunları yerine getirmeyenleri cezalandırmayan sistem ve kişiler baş sorumlu ve suçludur. Dünya adaleti onları cezalandırmasa bile İlahî Adalet cezalandıracak, tokatlar vuracaktır.
Maden işçileri ile ilgili sendikalar vazifelerini yapmış, kaza olmadan önce yeri göğü yıkarak “Güvenlik yok! Kaza olabilir, can kaybı olabilir…” diye feryat etmiş olsaydı, belki de bu son acı facia yaşanmayacaktı.
Ucuza kömür çıkartmak bakın bize ne kadar pahalıya patladı…
Vazifelerini doğru dürüst yapmayan, büyük ihmal ve gaflet sergileyen resmî veya sivil herkes cezasını çekecektir. Şu fanî dünyada tokat yiyerek çekecektir… Darülkarar olan Âhirette, Mahkeme-i Kübrada onlardan hesap sorulacaktır.
Bu işin içinde kul hakkı vardır. Gaflet ve ihmal kurbanı olup ölenlerin hakları, dulların, yetimlerin, gözü yaşlı ana babaların hakları…
Gerekli güvenlik tedbirleri alınmış olsaydı bunca ölüsü olan bu facia yaşanmayabilirdi.
Millet Meclisinde muhalefetin Soma kömür madeni ile ilgili araştırma isteğini geri çeviren bütün milletvekilleri mânen ve maddeten sorumludur.
Yüreğim kan ağlıyor… Sadece Soma faciasına ağlamıyorum, bütün ihmallere gafletlere sorumsuzluklara ağlıyorum.
Bayrakları yarıya indirmek, üç gün yas tutmak, üç gün şarkı söylememek, üç gün sahneye çıkmamak, ah vah edebiyatı yapmak… bütün bunlar ucuz edebiyattır.
İhmalkârlık, gaflet, vazifesini yapmamak, uyarıları dinlememek, madenleri doğru dürüst denetlememek suçları üzerine sünger çekileceğinden korkuyorum.
* (İkinci yazı)
Nurlu Ufuklara Dört Nala Koşanlar
ESKİ kiliseler restore ediliyor… Yepyeni kiliseler yapılıyor… Hem de hiç Hıristiyan vatandaşımızın bulunmadığı yerlerde…
Artık Yahudi nüfusunun yaşamadığı yerlerdeki harap sinagoglar restore ediliyor…
Ayasofya halen müze olarak tutuluyor…
İstanbul sur içi Fatih ilçesinde 400’e yakın tarihî cami, mescid ve tekkenin isimleri var, cisimleri yok…
Sultanahmet camiinin denize bakan tarafının altındaki 1985’te yıkılmış Rufaî tekkesi binası sosyal tesis olarak yeniden inşa ediliyor.
On milyonlarca Müslüman bu olup bitenlerle ilgilenmiyor, haklarını aramıyor.
Sünnî kesimde Kemalist rejim tarafından insan haklarına ve din hürriyetine aykırı olarak kapatılmış olan eski İslam Medreselerinin tekrar açılması için en ufak bir hareket yok.
Yine haksız olarak kapatılmış ve yasaklanmış eski tasavvuf tekke, dergah ve zaviyelerinin açılması için de bir kıpırdanma yok.
Çoğunluğu oluşturan Sünnî kesimin üzerine sanki ölü toprağı serpilmiş…
Avrupa Birliği’nin, Siyonistlerin, Haçlıların istekleri üzerine yapılmış olan Ayıklanmış Hadîs Külliyatı yayınlandı. Sünnî kesimin bu cinayet ve hıyanetten haberi yok.
Kur’anın, Sünnetin, hikmetin ışığında tek bir Ümmet olması gereken Sünnî Müslümanlar; birbirinden kopuk, irtibatsız, teşkilatsız, ittihatsız bin parçaya, hizbe, fırkaya, gruba ayrılmış vaziyette…
Müslümanların başında, kendisine biat ve itaat edilen râşid, âdil, âbid ve muktedir bir İmam yok.
On milyonlarca Sünnî Müslüman, öğrenilmesi farz olan ilmihal bilgilerinin cahili.
Riba, zina, fısk ve fücurun her çeşidi, her tür azgınlık ve şehvet almış yürümüş…
Lüks, israf, aşırı tüketim, debdebe, tantana, şaşaa…
Her gün çöpe atılan beş milyon aziz ekmek…
Sürü sepet kendi başına buyruk cemaat, dernek, tarikat, parça, grup…
Her cemaatin, her tarikatın, her alt grubun kendi yayın organı ve dergisi var…
Sabah ezanları okununca milyonlarca Müslüman leşler gibi yatıyor…
Zekatlar Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha aykırı olarak gasb ediliyor…
Sinsi Mutezilîler, takiyyeci Fazlurrahmancılar, Ehl-i Sünnet düşmanı Mezhepsizler zil takmış oynuyor…
İlimsiz, icazetsiz, ehliyetsiz, liyakatsiz cahiller Kur’an tercüme ve meallerinden kendi ictihadları, re’y ve hevaları ile hüküm çıkartıyor.
Dinî konular ayağa düşmüş… Münafıklar dinî konuları magazinleştirmiş… Tv’lerde din konusundaki hezeyanların haddi hesabı yok…
Sesler duyuyorum:
Her şey iyiyi gidiyor… Nurlu ufuklara dört nala koşuyoruz…
Müze Ayasofya’nın etrafından ne kadar çok Fatih torunu var…
Haram rantlarla semirmiş İslamcılar nurlu ve pembe ufuklara akıncılar gibi koşuyor...