Ret Edeceğimiz Yerde Talip Olmak
İşin garibi, yıllarca zulmünden şikayetçi olduğumuz düzeni sırtımıza verdiler.
Şimdi her yıkılıştan bizi sorumlu tutuyorlar.
“Al bu melaneti geldiği yere gönder” demeye kalkışsan hemen bir defter açılır.
“Atam” diye başlarlar...
İnsanımızı derinden yaralayan Soma Kömür Ocağı faciası bir manyağın işi değilse, geriye kalıyor ocağın dünü bugünü. Bu tip ocaklar malum zihniyetin arpalıkları sayılırdı.
En başta Devlet Demir Yolları, zarar üstüne zarar.
Çok şükür bir Binalı Yıldırım çıktı kurum kurtarıldı... Ülkemizde artık hasedin gözüne batacak şekilde hızlandırılmış raylar var, otobanlar var, metrolar var...
Ne var ki muhalefet hızlandırılmış yönetimden oldukça rahatsız.
O yüzden belediye otobüsünü ateşe verenleri Kılıçdaroğlu alnından öpüyor...
Önümüzde cumhurbaşkanlığı seçimleri var...
Tertipler kapıda, kimin hangi şeytan ipinde oynadığı belli değil.
Siz zannetmeyin ki yasaklar kalktı, hayır kalkmadı sadece zaman tünelinde kısa bir soluklama, iktidar değiştiğinde her şeyin eskisi gibi olacağından şüpheniz olmasın.
Daha yeni Migros’un deposuna kapatılan başörtülü Nurdan Delibaş.
Bu zihniyeti bozuklardan her şey beklenir...
Şimdi de Erdoğan’ın mitinglerine katıldı diye ocağın ateşinde cayır cayır yanmayı işçi sınıfına reva görüyorlar. Hani bu dangalaklar geçmişte işçiden yanaydı?
Hani işçinin emeğini sömüren patronlara karşı idiler?
Şu anda patronun tetikçiliğini yapan cümlesinin ne samimiyetlerine inanılır, ne de yazdıklarına. Bu kafalar parayı verenin gönüllü merkebi olurlar...
Her şey aleni oynanıyor, daha ölülere rahmet göndermeden, neyin ne olduğu anlaşılmadan başladılar sokak hareketlerine, kırıp dökmeye. Ocakta yangın çıkıyor, Başbakan’a saldırıyorlar.
Başbakan sanki o maden ocağının sorumlu müdürü.
İlle de sorumlu aranıyorsa neden yan gelip yatan sendikalar değil de Başbakan?
Sendika hani işçinin haklarını korumakla görevliydi?
Yoksa bu da mı fasa fiso?
Ocaklar o kadar yetersizse sendika grev yapmaz mı, işi durdurmaz mı?
Taksim diye tutturacağı yerde iş güvenliği diye tuttursaydı ya.
Sendika patronun elidir.
O el de bozuk düzene bağlıdır.
İşçiler ölürse işçi mi yok, ülkenin yüzde onu işsiz, hem ne olmuş ki ölen ölür, kalan sağlar bizimdir! Sarıkamış dağlarında donarak ölenler bu vatanın evlatları değil miydi?
Teröre verdiğimiz 30 bin kurbanın sorumlusu kim?
Biz hep havanda su dövmek için eşeğin kendisine değil de palanına vururuz.
Hindistan’ın kutsal inekleri geliyor aklıma...
Bu inekler yollara yattılar mı kimse cesaret edip de kaldıramaz.
Trafik felç olur.
İnanın ki Kemalizm kuluçkasına yatan kutsanmış inekler de öyledir.
“Değişmez, değiştirilmesi asla teklif edilemez” ya, ne ileri ne geri...
Cebine Vakit gazetesini koyup da Danıştay hakimlerinin üzerine kurşun yağdıranın herhalde bir bildiği vardı. Oyunu olanların oyunlarını Allah (cc) bozdu.
Değilse iktidarın “irtica” sandalyesinden çoktan ipi çekilmişti. 17 Aralık operasyonu da öyle, birileri dürtmemiş olsaydı şu anda ülkeyi Sisi gibi bir firavun yönetmiş olacaktı.
Her şey takdiri İlahi eliyle oluyor...
Kader DP’ye 10 yıl tanıdı, AK Parti’ye de 12 yıl.
Bundan sonrasında yollar hem yokuş, hem de oldukça çetin.
Türkiye kalkınma hamlesi yapmasın diye Siyonizm iki elini birden kullanıyor.
Bir tarafta iktidarın dengesini bozmaya yönelik olaylar, diğer tarafta Kürt halkı için macera denilen özerkliğe soyunmuş eli kanlı terör... Ne var ki yöre halkının ekseriyeti hâlâ uykuda.
Belediyeler BDP’ye geçince terörün hareket alanı daha da genişledi.
Şimdi de teröristler Kürtlerin çocuklarını dağa kaçırıyor.
Öyle ya, yoldaki dikenler o yolu kullananların her zaman ayağına batar.
Hele de Van depreminde Türkiye ayağa kalktı. İktidar kısa sürede beklenenin çok üzerinde Van’ı yeniden ihya etti.
Acılar paylaşıldı, ölenlere ülke genelinde rahmet okundu.
Buna rağmen, Van halkı çoğunlukla bir nevi terör deyince şaşırttı, üzdü, düşündürdü... Ne diyelim, cezalar da, mükâfatlar da amellerimize göredir...
Ret edeceğimiz yerde neye talipsek ona müstahak oluyoruz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.