‘El Hükmü Lillah’
Bazı anlar vardır, kelimeler boğazınıza takılır.
Konuşmak istersiniz konuşamazsınız.
Susmak istersiniz, vicdanınız bırakmaz...
Keşke rüya olsa da uyansam dersiniz, uyanamazsınız.
Tam bir çaresizlik hali.
Aslında o anın hiç gelmeyeceğini biliyorsunuzdur ama yine de beklersiniz.
Tam bir acziyet hali.
Bu durumlarda yapılacak ya da yapılmayacak çok şey vardır.
Mesela ölüleri diriltemezsiniz. Geçeni geri getiremezsiniz. Kadere müdahale edemezsiniz.
Bunlar yapamayacaklarınızdır.
Kadere teslim, Kadir-i Mutlaka tevekkül yapacaklarınızdandır.
İsyan da edebilirsiniz, teslim de olabilirsiniz.
İhmaller tabii ki araştırılacak. Sebeplerin teşekkülü ortaya konacak. Bunlar aklın gereğidir.
Ama yalnız sebeplere saplanıp, asıl olanı görmemek gafletine de düşmemek gerekir.
Evet, geçen hafta hepimizi yasa boğan, yüreğimizi dağlayan, adeta dayanılmaz bir acı yaşatan Soma’daki patlamadan bahsediyorum.
Vefat eden kardeşlerimizin acısını paylaşıyoruz. Allah rahmet etsin.
Ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyoruz.
Ama bakıyorum, olaylar kör bir saplantı ile sebeplere rapt edilmeye çalışılarak, Kader’e baş kaldırıya dönüşüyor.
Tabii ki sebepleri ve müsebibi sorgulayacağız. Kusurlu olanları yargılayacağız.
Ama bileceğiz ki ne yaparsak yapalım Kader hükmünü icra edecek.
Biz de “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi raciûn (Bakara 156)” diyerek teslim olmak düşecek.
Aklımızı hislerimizin kontrolüne, ruhumuzu cesedimizin hizmetine, kalbimizi nefsimizin emrine vermeyeceğiz.
Bilâkis ruhumuzu kullanacağız, kalbimizi devreye sokacağız ve aklımızla hükme ulaşacağız ki, kararımız akılcı, mantıklı ve ferahlatıcı olsun.
Belki de bizi hayvanlardan ayıran en önemli melekelerden biri de bu karar verme iradesidir.
Musibetlere, geldiği anda tahammülü Efendimiz (sav), “Makbul sabır, musibetle karşılaştığın ilk andakidir” diye buyurarak, ilk anda gösterilecek teslimiyetin önemini vurgulamıştır.
Sükûneti korumak, olayları sorgulamak ve sonuçları kabullenmek insanlığın gereğidir. Bunlara olduğu andan itibaren güçlü bir irade ile sabırlı olmak ise “kâmil” olmanın özelliğidir. Çünkü yine Kâinatın Efendisi (sav), “Mümin başına bir musibet gelse hamd eder ve sabreder” şeklinde buyurmuştur.
Tedbir kuldan olacak, ama takdiri de Allah (cc)’tan bilecek.
Ve musibetlerin en can yakıcı anında Sabredenleri müjdele (Bakara 155) âyet-i celîlesine muhatap olabilmek için sabırla, metanetle hatta teslimiyetle diyecek ki “Biz Allah’ın kullarıyız ve elbette O’na döneceğiz (Bakara 156)”.
Üstad Bediüzzaman’nın da ifade ettiği gibi “Men amene bil kaderi, emine minel kederi”. Yani Kadere iman eden, kederden emin olur.
Netice-i kelâm, El hükmü lillah, hüküm Allah’ındır (Yûsuf 40).
Vesselam...
Hepimizin başı sağ olsun.
İyi haftalar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.