Tarihe söyletilen yalanlar
Mihrimah Sultan Mimar Sinan aşkı doğru mu?
Ben olguları yazayım, siz karar verin...
Öncelikle Sinan, Mihrimah Sultan’dan 35 yaş kadar büyüktür ve evlidir. Rüstem Paşa 10 Temmuz 1561’de ölüp, Mihrimah Sultan dul kaldığında sadece 39 yaşındadır ve Sinan’la evlenebilir durumdadır. Oysa Ne Sultan’ın, ne de Sinan’ın Padişah’tan böyle bir talepleri olmamıştır.
Kaldı ki, saray geleneklerine göre, Mimarbaşının hareme girip Mihrimah Sultan’ı görme şansı yoktur. Mihrimah Sultan camileri (biri Üsküdar’da, biri Edirnekapı’da) hakkında çıkarılan, “Edirnekapı’daki camiin minaresinin ucundan güneş batarken, Üsküdar’daki camiinin iki minaresinin arasında ay gözükür, böylece Sultan’ın ‘Mihr’ (güneş) ve ‘Mah’ (ay) olan adı, gökyüzüne mimari bir deha ile kıyamete kadar yazılmış olur” şeklindeki iddia “şehir efsanesi”nden ibarettir.
“Hoş bir hikâye” olarak bir zamanlar bunu ben de yazmıştım, ancak hikâyeyi tarihten ayırmak lâzım.
Yavuz Sultan Selim’in Kürtleri aşağılayan şiiri var mı?
Güya Yavuz Sultan Selim, Ridaniye seferine (1516) giderken, Muş’ta bir çeşme yaptırmış, sefer dönüşü harap halde bulduğu çeşmeyi tamir ettirmiş ve üzerine şöyle bir “şiir” yazdırmış:
Kürde fırsat verme ya Rab, dehre sultan olmasın,
Ayağını sıksın çarık, asla iflah olmasın,
Vur sopayı al ekmeği, karnı bile doymasın,
Ol çeşmeden gâvur içsin, Kürd’e nasip olmasın!
Bir kere “Yavuz Divanı”nda böyle bir şiiri yoktur. Zaten bu “ucube” şiir filan değil, tam bir “karalama”dır. Ne kelimeler, ne de üslup o döneme aittir. Bir yukarıdaki ucubeye bakın, bir de gerçekten Yavuz’un yüreğinden dökülmüş şu şiire:
Merdumi dideme bilmem, ne füsun etti felek?
Giryemi etti füzun, eşkımı hun etti felek...
Şirler pençe-i kahrımda olurken lerzan,
Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek!
Bu küçük karşılaştırma bile, Kürtlere yazdığı rivayet edilen ve internette yıllardır dolaşıp duran, hangi Kürt düşmanının uydurduğu belirsiz “karalama”nın Yavuz’a ait olmadığını anlamak için yeter.
Yavuz kırk bin Alevi’yi kesmiş mi?..
Bu sorunun cevabını, Yavuz’un, Safevilerle mücadelesi üzerine yaptığı geniş araştırmalarıyla tanınan Jean-Louis Bacque Grammont’dan alalım:
“Padişahın o tarihte 40 bin kişiyi kılıçtan geçirttiği iddiasını doğrulayacak hiçbir delil yoktur” diyor.
Robert Mantran ise şunu ekliyor: “Göründüğü kadarıyla, bu ‘büyücü avı’, özellikle olaylara bulaşan tımar sahiplerini yerlerinden atmak ve bilinen elebaşıları öldürmekten ibaret kaldı. Elimizde 1513 ya da 1514’te ‘40.000 sapkının kırılması’ efsanesini destekleyen hiçbir kanıt yoktur.”
16. yüzyılın başlarında Alevilerin yoğun biçimde yaşadığı Sivas, Tokat gibi şehirlerin nüfusu 3-4 bin civarındadır. Bölgede 40 bin kişinin katledilmesi demek 10-15 şehrin tamamen yok edilmesi demektir. Dolayısıyla üretimde aksamalar olacak, vergi gelirleri doğal olarak düşecektir. Ama böyle bir şey söz konusu değildir.
Türkmenler üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Tufan Gündüz, 40 bin kişinin öldürülmesinin 1000 ilâ 2000 köyün yok olması anlamına geldiğine, oysa o tarihte Anadolu’da bu kadar büyük bir nüfus eksilmesi olmadığını, Osmanlı vergi sayımlarında da böyle bir durumun görülmediğini söylüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.