Yeniden İslam’a
İslam coğrafyası Batının fiili işgalinden sonra büyük bir kültürel işgal de yaşadı. Sonra fiili işgal düşman askerinin gitmiş olmasıyla bitmiş gibi göründe de, aslında kültürel olarak devam etmektedir. Bu ise kafa karışıklığına, o da davranış bozukluğuna sebep olmaktadır. Bu bozukluk sebebiyle içinde yaşadığımız sorunları doğru anlayamıyor ve haliyle de doğru çözümler üretemiyoruz.
Bizim son zamanlarda yaşadığımız bütün felaketlerin altında yatan sebep, acı da olsa işte bu gerçektir. Biz kendi coğrafyamızda yaşayan insanlar olarak “kendimiz” oluncaya kadar bu acı felaketlerin yaşanması kaçınılmaz olacaktır.
“Kendimiz”, yani iyi bir “Müslüman” olmaya gelince topu hep başkasına atıyoruz. Olumsuzluklardan dolayı “bu nasıl kardeşlik?” diyoruz. İyi de, haklısın da, bir de ona sor bakalım, “biz nasıl kardeşiz?” diye. Eğer bizim ona yönelttiğimiz şikayetlerin aynısını o da bize yöneltiyorsa, artık burada tartışma yerine bir muhasebe, bir özeleştiri, bir iç denetim gerekmektedir.
Mesele dönüp dolaşıp “iyi Müslüman” olmaya gelmektedir. İyi ama bunu kim olacak? “Biz mi?”, “onlar mı?”
Hayır, gizi sizi onları geçelim artık, hep beraber iyi Müslüman olarak “kardeşler” olalım. Değilse, bu coğrafyanın cehenneme kadar yolu var demektir…
Biz “kardeş” deyince genellikle aynı anne ve babadan doğan insanları kasdederiz. Bu doğrudur.
Ancak “Din Kardeşliği” dediğimiz zaman “aynı dine ve onun değerlerine inanan kimseleri” kasdederiz. Bu da mecazi bir kardeşliktir ve dinimiz İslam’da yeri büyüktür. Çünkü İslâm dininde kardeslik, bütünüyle akide/inanç temeline dayanmaktadir. Allah (c.c), Kur'ân-i Kerim'de söyle buyurmaktadır: "Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeslerinizinarasini bulup düzeltin ve Allah'tan korkup görevinizi yapın ki merhamet göresiniz."( Hucurat 10)
Resûlullahsallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Müslüman, Müslümanın (din) kardeşidir..." ( Buharî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 32; EbûDâvûd, Edeb 28; Tirmizî, Hudud 3, Birr 18; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 9, 28; V, 24, 71.)
İslam inançta tevhidi; cemiyette de uhuvveti yani kardeşliği esas almıştır. Dolayısıyla İslam toplumu, sınırları İslam imanıyla çizilmiş kardeşler topluluğudur. Bu topluluk ve kardeşliğe imandan başka hiçbir şey, mesela ne ırk ne renk ne de coğrafya sınır çizebilir.
İslam kardeşliğinin ön şartı "La ilahe illallah MuhammedünResulullah" demektir. Bu kelime-i tevhîd'i söyleyen herkes Müslümandır ve öteki Müslümanların din kardeşidir. Yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'de bu gerçek, "Mü'minler ancak kardeştirler" diye pek açık biçimde ilan edilmişken Sevgili Peygamberimiz de "Müslüman, Müslümanın kardeşidir" buyurmuş, dünyanın neresinde olursa olsun, hangi devirde yaşamış bulunursa bulunsun bütün Müslümanların birbirlerinin din kardeşi olduklarını tüm dünyaya duyurmuştur. Hatta bizzat kendisi Medine'yi teşrif ettiklerinde, Mekke'den gelen muhacirlerden her birini Medineli Müslümanlardan biri ile kardeş ilan etmiş, böylece ilk İslam cemiyetini, kardeşlik esas ve uygulamasıyla başlatmıştır.
Kardeşlik kutlu ve güçlü bir bağ olduğu kadar büyük bir sorumluluktur da. Aynı dine mensup insanların adedince büyüyen bir sorumluluk. Kardeşler arasındaki ilişkilerin nasıl olması lazım geldiği konusunda hem Kur'ân-ı Kerîm'de hem de Peygamberimiz’in hadis-i şeriflerinde çok ciddi tavsiye ve uyarılar bulunmaktadır. Bütün bu uyarı ve tavsiyelerin özünü aslında "kardeşlik" kelimesi ifade etmektedir. Hz. Peygamber de bu yüzden kardeşler arasındaki her türlü münasebette, Müslümana kendi nefsini ölçü almasını öğütlemiştir. O (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Hiçbiriniz, kendisi için istediğini din kardeşi için de istemedikçe olgun mü'min olamaz."( İman 7: Müslim, İman 71, 72; Tirmizi, Kıyame 59; Nesai, İman, 19, 33.)
Bu hadis-i şerif, din kardeşliği sorumluluğunu bütün boyutlarıyla pek özlü bir ifade ile ortaya koymuş bulunmaktadır. Ancak yine de konuyu açıklığa kavuşturmak bakımından diğer hadislerden yararlanarak din kardeşliğinin bazı gereklerine işaret etmek iyi olacaktır.
Yazalım, ama gelecek yazıda inşallah.