Sapan taşı olmak
Ortadoğu’da olanlara taş kesildin mi sapan taşı olmaya namzetsin demektir.
Bir atımlıksın, sapana koyup karşı hedefe doğru fırlatacaklar...
Ve sen de dönüşü olmayan yolda kaybolup gideceksin...
Siyasi arenada tuzluk olup da tansiyonu yükseltme yerine sapan taşı olma daha da etkin, karşıdaki hedefi vurdu mu devirecek. Birleşik muhalefet öyle istiyor, Erdoğan’ı devirmenin tek yolu çiviyi çivi ile sökebilecek muhafazakar bir aday...
Değilse, cumhurbaşkanlığı için bir beş yıl daha ya sabır.
Veya kırıp dökenleri alnından öpmeye devam...
Bula bula buldukları Ekmeleddin İhsanoğlu, Bilgiç ailesinin damadı.
Benim bildiğim bu aile kökten CHP karşıtı.
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun hanımı rahmetli Emin Hoca’nın kızı.
Ailenin köşe politikacısı Saadettin Bilgiç(Koca Reis).
Diğer kardeş rahmetli Sait Bilgiç de Milliyetçiler Derneği Genel Başkanı.
Ben de o yıllar (1968)Türkiye Milliyetçi Derneği son Genel Başkanı idim...
Şu kadarını söyleyeyim, her üç kardeş de zor günlerin adamı...
Gerçi Adalet Partisi vardı ama, yine kitap okuyanlara kelepçe.
İslam’ı sosyal hayat açısından konuştun mu tepende 163. Madde.
Dindarlara kamu hizmetleri kapalı, hapishaneler açık.
O cenderede bize kapısını ardına kadar açan tek kişi Ulaştırma Bakanı Saadettin Bilgiç.
Hikayesi uzun, rahmetli beni “Hafuz” diye çağırırdı.
Koca Reis, gerçekten halk adamı.
Oyları o toplar Genel Başkan Demirel olurdu.
Görüşmek istediğimizde karşımızda Koca Reis; sevecen babacan...
Köylü çocukları... Çoğumuzun elinden tuttu devlet dairelerinde işe koydu.
Koca Reis’in Adalet Partisi Genel Başkanı seçilmesine ramak kala ayağa kalkan Türkiye masonları, seçilmesini son anda önlediler. O da bu yüzden bir süre yalnız kaldı...
“Anadolu’da doktorluk yaptım, çevrem oldukça geniş, kimden istesem anında borç para alırdım, ancak genel başkan adayı olunca tüm kapılar yüzüme kapandı, parasızlıktan seçimi kaybettim” demişti bana. Mason olmadığından her adım atışında yolunu kestiler...
Ölümünden iki yıl önce idi.
Ekmeleddin beyin kayınpederi Emin Hoca ile Koca Reis’in Esat’taki evinde karşılaştık.
“Hocam, sana kim dedi Dil Tarih salonunu Necip Fazıl ile Şule Yüksel Şenler’e ver.”
O yıllar Emin Hoca, Dil Tarih Fakültesinin dekanı.
Her delikte irtica arandığı bir ortamda Necip Fazıl ile Şule Yüksel’e konferans için Dil Tarih gibi bir yerin salonunu tahsis etmek gerçekten yürek isterdi.
İşte o yüreği Emin Hoca gösterince kısa bir süre sonra dekanlık görevinden oldu.
Üstat Necip Fazıl’ın “Özlediğimiz Neslin Vasıfları” adlı konferansı ne muhteşemdi.
Peşinden Şule Yüksel Şenler’in...
Salon tıklım tıklım, yollar yetmedi gençler ağaçlara tırmanarak dinlediler.
Koca Reis ile hatıralarımız çokça, birkaçına değinerek bu aileyi tanıtmaya çalıştım.
Herkesi düşündüren, adaylıksa neden kendinden olan partide değil de sırf Erdoğan karşıtı kurulan CHP ile MHP dayanışmasında?.. Yoksa cemaat hırsı mı?..
Veya koltuk sevdası mı?..
Demem o ki, her birimizin bir derecede çarpılma voltajı iş başa düşünce belli oluyor.
Kimimiz dershane rantında çarpılırken, kimimiz de koltuk sevdasına çarpılıyoruz.
Neticede olan bu mahzun millete oluyor.
Mısır’daki hadise bu değil mi?
Bakıyorsunuz, arka fonda kelime-i şahadet yazıyor, önünde darbeci Sisi adına Müslümanların katline karar veren hakimler oturuyor. Bu hakimler, ezan okununca da cemaate koşuyorlar.
Dehşet değil mi, ikiyüzlülük değil mi?
Irak da öyle... Ölen de senden öldüren de senden.
İşin garibi, senden olanı sana karşı kullanıyorlar.
Üzen bu, yoksa kim nereden koşmak istiyorsa koşsun...
Aday olsun, ama adam olsun sapan taşı olmasın...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.