Ekmek İçin Ekmeleddin
Ekmeleddin İhsanoğlu'nun seçim şarkısını, bildirisini ve sloganlarını gördünüz. Çırağan Sarayı'ndaki basın toplantısında, sanki kendi seçim bildirisini değil başka bir adayın seçim bildirisini okur gibiydi.
Ekmek, sosyal medyanın alay konusu oldu bile. Fırıncılar odası seçimi mi Cumhurbaşkanlığı seçimi mi belli değil.
Daha evvel, üniversite hocalarının, bilim insanlarının bürokraside nasıl zorlandığını sizlerle paylaşmıştım. Eğer, Cumhurbaşkanlığı seçimi önceki gibi olsaydı Ekmelleddin İhsanoğlu için mesele yoktu. Aday ol; bir iki açıklama ve fotoğraf. Hooop Çankaya'ya . Ama şimdi adaylar meydanlara indi ve genel seçim havası hakim. Başbakan son derece antremanlı. İhsanoğlu ise yolu genellikle saraylarla kesiştiği için çok acemilikler yaşıyor. Ha bire rol çalıyor.
Meydanlar için fazla beyefendi. Siyasetçi değil de devlet adamı duruşu var."Kravatsız çıkmam abi" tipinde. Merak ettiğim Başbakan'dan rol çalması , Kasımpaşalılık noktasında nasıl olacak? Zoraki yaptığı zafer işaretine benzemez Kasımpaşalılık. Hani demem o ki bu millet Başbakan'ın bu dobra ve karadayı haline de oy veriyor.
"Ekmek için Ekmeleddin" tekerleme gibi geldi kulağıma.. Tas tas hurma beş tas hurma misali. Logoya bakarsanız yediğimiz ekmek kastediliyor. Sloganlarda ise fiil olan ekmek kelimesi var.
Ekmel Bey de Füsun Hanım da ekmeğin fiyatını bilen insanlar gibi durmuyor. Bunu akıl hocaları da farketmiş olmalı ki bir Kemaleddin Tuğcu edebiyatı ile karşı karşıyayız. Adaylığı gündeme geldiğinde, çöp konteynırının önünde basının karşısına çıkmasını talihsizlik olarak değerlendirenler oldu. Bunun aslında, lüks yaşamı perdelemek isteyen bir kurgu olma ihtimalini neden düşünmüyorlar? İhsanoğlu, yurdum insanının oturduğu orta halli bir sokakta emekli bir öğretmen gibiydi. Banka hesabındaki miktar kimin umrunda?
Kucağında çocuk olan fotoğrafında hakkında yazılı olanlara dikkatinizi çekmek istiyorum. Küçük yaşta yetim kalmış ve yoksulluğun her türlüsünü yaşamışmış. Şimdiki gençlerin deyimiyle "Ufal da cebime gir." Babası 1961'de vefat etmiş . İhsanoğlu 18 yaşındayken. Evet, babası mütevazi bir adam ama açta açıkta değil. Mısır sarayında ve üniversitede vazife almış. Sadece, ölünce eşine emekli aylığı bağlanmamış. Küçük(!) Ekmel de sarayda yazmalar bölümünde işe girmiş. Hem çalışmış hem okumuş. Helâl olsun ama, neticede çöpten ekmek toplamamış. Çaycılık yapmamış. Ben, bu "her türlü yoksulluğu" pek anlayamadım.
Gurbetçiliğin bütün acısını çekmiş bir halk çocuğu olduğuna ne demeli? Sanki Yozgat'dan "Alamanya acı vatan"a göçen bir aileden bahsediliyor. Üstelik, belli bir yaşdan sonra gurbetin değil Batı ülkelerinin nimetlerine bir hayli sahip olmuş gayet havasî yaşayan bir adam İhsanoğlu.
Filistin'in devlet nişanı verdiği tek kişiymiş. Lâkin, bildirisinde her nedense İsrail aleyhine tek kelime etmiyor. Bir gazetecinin Gazze sorusu üzerine, Filistin hakkında bir araba laf ediyor ama, İsrail aleyhinde tek kelime yok.
Ve eşi Füsun Hanım'a, ilk günden beri bitmeyen aşkı… İşte bu noktada Selahattin Demirtaş'ın ağır duruşunu tebrik ederek diğer iki adayı ciddi ciddi tenkid etmek istiyorum. Başbakan'ın objektifler karşısında kutlanan evlilik yıldönümü de İhsanoğlu'nun ahu gözlere olan sevdası da bu milletin ananesine uymuyor.
Öncelikle, Erdoğan çiftinin evlilik yıldönümünü ele alalım. Bana göre böyle şeyler eşler arasında kutlanmalıdır. Gerçi bu kutlamanın bir sürpriz olduğu söylendi ama, geçelim. Başbakan'ın, objektiflere gülerek eşine 36 gül vermesi beni çok rahatsız etti.( "Aşkım" kelimesinin de aşkın da ayağa düştüğü zamanlardayız. Leyla'ya "Hanginizin aşkı büyük senin mi Mecnunun Mu?" diye sorulunca , "O beni rezil etti. Dağlara taşlara aşkını anlattı. Herkeslere söyledi. Benimki aramızda kaldı. Benimki büyük" demiş.)
Bu tip kutlamalar öteki mahalle özentimizden kaynaklanıyor. Modern olduğumuzu ispat etmek için sınırları bir hayli zorluyoruz. Bizim geleneğimizde, böyle konularda,elalemin yanında ağırbaşlı olmak gerekir. Ama hedefiniz , herşeyini ortalığa döken sosyal âlem ise o başka.
Erdoğan çifti, ne kadar mutlu ve örnek bir âile olduğunu halka gösterir de İhsanoğlu çifti durur mu? Önce, bir ahu göz bahsi açıldı. Maalesef narsizim kokan bir açıklama ile. Bir hanımın "Eşim ahu gözlerime vuruldu." demesinde "Ben çok güzelim" iddiası yatar. Bırak başkaları desin.
Ekmeleddin İhsanoğlu'nun eşine sonsuz aşkla bağlı olması neden seçim kampanyasına girdi anlayamadım. Dünyanın en mutlu çifti yarışması değil ki. Bizim derdimiz, eşine aşık bir adam mı Türkiye'ye aşık bir adam mı?
"Benim eşime olan aşkım senin eşine olan aşkını döver." yarışı, kadın cinayetlerinin hız kesmediği bir ülkede geçim sıkıntısından böyle kutlamalara ve iltifatlara mecali kalmayan insanlar için bir şey ifade etmiyor. Hatta canlarını sıkıyor.
Bakalım yarış kızıştıkça daha neler göreceğiz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.