Mahalle İftarımız
Artık tesadüf mü desem tevafuk mu desem bilemiyorum, tam bir yıl önce bu köşede yazmaya başladığımda da mahallemizin iftarı vardı. Merhaba derken iftarımızı anlatmıştım.
Ne beş yıldızlı ne de protest yer sofralarına benziyor. Mahallemiz camisi imamının, dernek yönetiminin ve mahalle sakinlerinin el birliği ile hazırladığı bir iftar bizimki. İmece usûlü. Çorba senin, salata benim, pilav filancanın...Müsait olmayan masraflar için para veriyor. Masa sandalye ise Çankaya Belediyesi'nden. Caminin bahçesine ve sokağına sofralar kuruluyor. Nasıl tatlı bir telaş anlatamam. Sadece haberli gelenler için değil bu hazırlık. Yoldan geçen de buyur ediliyor. Osmanlı işi anlayacağınız.
Yavuz Selim Han, Edirne'de, iftara yakın bir vakitde,tebdil-i kıyafet dolaşıyormuş. Nedimi Hasan Canla birlikte. O zamanlar ev sahipleri, yoldan kim geçerse sofraya buyur ederlermiş. Yaşlı bir adamcağız da bu iki yabancıyı içeriye buyur etmiş. Ortada bir çorba… Konuşma sırasında adamcağız karşısındakilerin kim olduğunu tahmin edince utanmış ve şöyle demiş:
-Kusura bakmayın hünkârım, darhane çorbası, demiş. Bizim darhane, döne dolaşa tarhana olmuş.
Ecdadımızın, bir darhane çorbasını paylaşmadaki samimiyetine yetişemeyiz belki ama, taklit ediyoruz işte. İsraf yok. Mübalağa yok. Otel iftarları yanında, darhane iftarı denebilir.
Her sene, hafızamızda yer eden hatıralar birikiyor. Mesela geçen sene çorba yetişmedi. iftardan sonra koca bir tencerenin mutfakta unutulduğu ortay çıktı. Nasip ne yapalım? Dayak bile nasiple yenir.
Bir önceki sene iftardan haberi olmayan bir hanım markete karpuz almaya giderken "Burada ne var?" diye sormuş. "Akşama iftar var buyurun" denince "Benim kıyafetim camiye uygun değil. Gelemem. " demiş. Bunu duyan bir hanım "Ne münasebet. Bekliyoruz "deyince karpuzunu alıp dönerken iftara kalmış. Yalnız yaşadığı için kalabalık pek bir hoşuna gitmiş. İyice keyfi yerine gelince karpuzu kesip ikram etmiş. Oruç hali işte, karpuz kesilince canı zeytin peynir çekmiş. Sofrada yok; utanmış söyleyememiş. Bu arada yemekler bitince aç kalan bir hanım hemen cami karşısındaki evinden zeytin peynir almaya gitmiş. Karpuzun sahibi aklından geçirmesinden biraz sonra sofraya konan zeytin peyniri görünce gözlerine inanamamış.
Bu sene iftar ilan edilince, cemaatden bir hanımın, "Ben bir senedir bu iftarı bekliyordum. Çok şükür gelebileceğim. Ben de yemek getireceğim" dediği kulağımıza geldi. Daha bir heyecanlandık. Demek iftarımız, bazı gönüllerde böyle izler bırakmıştı. Artık yemekler daha bir aşkla yapılacak; çorba daha bir şevkle karıştırılacak. Hazırlık yüzlerce kişi için gibi görünüyor fakat, belki de sadece bu hanım için. Soframızda, hünkârı ağırlayacak kadar telaşlıyız.
Balkonlardan bizi gördüğü halde aramıza katılmayan, oruca ve camiye mesafeli olan mahalle sakinleri için içimizde bir hüzün var. Gelseler ne kadar mutlu olacağız. Onlarda, Atik Valide Camisi'nin sokağında oruçsuz ve iftarsız kalan Yahya Kemal'deki ıssızlığın var olduğunu düşünmek istiyorum. Mesafeli olsa da saygılı… Diğerine gönlüm râzı değil.
Eğer bugün, iftar vaktinde, yolunuz Çankaya Birlik Mahallesi Göltepe Camisi önünden geçerse hiç tereddüt etmeden sofraya buyurun. Oruçlu olmanız şart değil. Bahçemiz dar ama, gönlümüz zengin.
Gönüle sığan göze de sığar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.