“Hedefteyseler düzgün iş yapıyorlar” demektir!..
Başbakan ve inşallah Cumhurbaşkanı, Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, birkaç grup toplantısında “omurga” meselesinin üzerinde ısrarla durdu.
Bugünlerde, önümüzdeki kritik süreçte “omurgalı adamlara” çok ihtiyacımız olacak.
Bunun bilincinde olan “vesayet odakları”nın saldırdıkları, ağız dolusu iftiralarla tahkir etmeye çalıştıkları isimlere dikkat!..
Bir kişi etkili bir pozisyonda bulunuyorsa ve şer odaklarının saldırısına uğramıyorsa kendisinden şüphe etsin.
Bu durumdaki bir zat, “Yeni Bir İstiklal Mücadelesi”nin verildiği böylesine hassas bir süreçte, “hedefe” yerleştirilmiyorsa memleketini sevenler ondan şüphe etsin.
Demem o ki;
Bir süredir, Recep Tayyip Erdoğan’la birlikte vesayet odakları tarafından “hedef gösterilen” isimlere sahip çıkalım.
Efkan Âla, Bekir Bozdağ, Ahmet Davutoğlu, Numan Kurtulmuş, Hakan Fidan, Mustafa Varank, Mazhar Bağlı, Yusuf Yerkel ve diğerleri…
Hedefe yerleştirilmeleri onlar için iyi.
Yeterince sahip çıkılmaması da “vesayete karşı olan kitle” için kötü!..
SAHİP ÇIKMALIYIZ ÇÜNKÜ…
Türkiye, son derece kritik dönemlerden geçiyor.
Son 12 yılda gerçekleştirilen hamleler, “Yeni Türkiye” döneminde yerli yerine oturtulabilirse, “final maçı” kazanılabilirse layık olduğumuz yere inşallah ulaşacağız.
Dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmamızı sağlayacak hamlelerin alt yapıları hazır.
Dile kolay; sadece Kanalistanbul projesinden yılda 17 milyar dolarlık gelir bekleniyor.
Dünyanın en büyük havalimanlarından biri hizmete girdiğinde, bugüne kadar Almanya ve diğerlerinin paylaştığı dünya hava trafiğinin kaymağını Türkiye yiyecek.
Enerji alanında dev adımlar atılıyor; Türkiye enerji alanındaki dışarıya bağımlılığını azaltmaya yönelik adımları sonuca erdirebilirse, yılda en az 10 milyar dolar kasasında kalacak.
Aydınlık yarınlara ulaşmamızı sağlayacak adımların atılabilmesi için “vesayet odakları”nın milli iradeye tabi olması şart.
“Vesayet odakları”nın süreç içerisinde mahiyet değiştirdiğini biliyoruz.
“Darbe tehditleri”nin yol açtığı karmaşayı değerlendiren “Paralel Yapı”nın süreç içinde yeni bir “vesayet odağı” olarak ülkenin önüne dikildiğini ve milli iradenin temsilcilerinin yetkilerini ellerinden almaya teşebbüs ettiğini biliyoruz.
Temelde fark yok; 28 Şubat darbecileri Refahyol’a ne yaptıysa, “Paralel Yapı” da her seçimde milletimizin desteğini almayı başaran AK Parti iktidarına aynısını yapmak istedi.
*
Bunu bu toplumda yaşayan herkes şu veya bu ölçüde biliyor.
Bu toplumda yaşayan herkes Türkiye’nin “direkten döndüğünü” biliyor!..
*
“Kardeşim, peki ama, işin bu noktalara gelinmesine nasıl müsaade edildi?” sorusu anlamsız değil.
Ne var ki bu soru “füruat”a dair.
Esas mesele şudur:
“Bu ülkeyi millet mi yönetecek vesayet odakları mı?”
Ben sandığa gittiğimde “beni yönetecekleri mi “ seçeceğim yoksa “vesayet odakları” tarafından yönetilecekleri mi?..
*
Biz bu konudaki tavrımızı açık bir şekilde ortaya koyduk.
Evet, Sayın Erdoğan ve çalışma arkadaşları “adam seçiminde” yanılmışlardır.
Kime güvenip kime güvenmeyecekleri noktasında hatalara düşmüşlerdir.
Bunlar olmuştur.
Amma velâkin, bu dönemde Türkiye’nin nereden nereye geldiğini gözden kaçırmak da büyük insafsızlık olur.
İkide bir IMF memuru tarafından denetlenen, fırçalanan bir ülkeden geldik buralara.
Elin “kota”-“relli”si şöyle bir yan baktım mı feleğimiz şaşıyordu.
Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanımız ABD’ye gittiğinde, duvara dayanıyor, en mahrem yerlerine kadar aranıyordu.
Bırakın sıradan vatandaşımızı, bakanlarımız bile “potansiyel suçlu” muamelesi görüyordu.
O günlerde yurt dışına çıkanların kahir ekseriyeti “zilleti” tatmıştır.
Bugün yurt dışına çıkanlar ise “itibarlı bir ülkenin” vatandaşı olmanın ayrıcalığını yaşıyor.
*
Bizim de itirazlarımız var; mesela eğitim alanında, mesela kültür alanında büyük boşlukların bırakıldığını görüyoruz.
Öte yandan, AK Partili 12 yıl boyunca sınırlarımızdaki savaşlardan hükümeti devirmeyi hedefleyen yüksek mahkeme baskınlarına, uyduruk malzemeli kapatma davalarına, Başbakan’ı ortadan kaldırma amaçlı suikast girişimlerine, ekonomik tezgâhlara kadar nice badire atlattığımızı da görmezden gelemeyiz.
Türkiye, büyük fırtınalarla, buz dağlarıyla karşılaşmış olmasına rağmen gemiyi limana ulaştırmayı başarmış bir “Kaptan”ın yönetiminde.
Beni “büyük resim” ilgilendiriyor!..