İkinci Yassıada
“17-25 Aralık darbe girişimi başarılı olsaydı, inanın Yassıada benzeri mahkemede yargılanıyor olacaktık” diyor sayın Başbakan.
Aynısını eski istihbaratçı Hanife Avcı da söyledi...
Demek ki boşuna dememişler: “Su uyur düşman uyumaz.”
Nasıl bir düşman ki hiç uyumaz?
Her tarafta gül yabanı gibi “paralel yapılanma”... Bu yapılanmanın içeriğinde, kafa yapısını imanın yedinci şartıymış gibi “ağabeycilik” felsefesine teslim edenlerin de ihmali var.
Ağabey ne derse o, ama ülkenin gidişatına, ekonominin iki bin dolardan 10 bin doların üzerine çıkarılmasına, çevredeki Siyonist yangın tutuşturmasına dikkat çeken yok.
İlle de ağabey abla güdüsü.
İktidar sürekli paralel yapılanmadan söz edince hedef, tabii ki evlerde bir araya gelerek Kur’an veya risale okuyanlar değil, asıl o yapılanmayı kimi yerde Kemalist ideolojiye biat, kimi yerde holdingleşmede taban olarak kullananlar kast ediliyor.
Her telden karışık cemaatleşme...
Bunların hareket tarzı sanki hizmetmiş gibi ama gerçekte hedefledikleri para ve devletin iktidar kaynaklarıdır. Salonlarda genç kızları teşhir ettirip, bir koyup on alıyorlar.
Yapılan araştırmalarda MOSSAD’ın bu dönem ülke içerisinde bazı cemaatlerle kol kola verme trendi cumhuriyet döneminin iki katı. Çoklarının MOSSAD diliyle konuştuklarını, o yapılanmaya paralel davrandıklarını görmemek için özürlü olmak lazım.
Her şey alenen görülüyor.
Olayları dürbünün tersi uzaklaştırsa da gerçek olan 12 yıl içerisinde ülkenin birçok sahada kalkınma kat etmesidir. Ulaşım, iletişim, üretim, sağlık sektörleri artık es vermiyor, aksine gıpta ile baktığımız gelişmiş ülkeler seviyesindeyiz.
Tabii ki her şey bu kadarla bitmiyor.
Bir ülkenin başbakanı İkinci Yassıada tehlikesi diyerekten kefen koltukta paralel yapılanma ile boğuşma halinde ise, eksiklikleri de görerek bu tabloyu sorgulamak lazım.
Çok şey zirveye doğru yapılır, ama muktedirlik başka bir şey.
İktidar eserlerini ayakta tutmak istiyorsa kadrosu ile muktedir olmak zorundadır.
Elli yıllık kadroyu çakamayan iktidarların geride bir tane eseri kalmaz.
Kadro ve ekip işi merdivenin birinci basamağıdır.
Biz hep söyledik ama ne yazık ki duyuramadık.
Geçmişte Aslanhane camisinde dinlemiştim.
Vaiz soruyor: “Ey cemaat, zifir karanlıkta ormanda kaldınız, yol yordam yok. Kulağınıza iki ses geliyor, birisi bülbül sesi, diğeri ise köpek sesi. Kurtulmak için hangisine sığınırsınız?”
Bir kısım cemaat:
“Bülbül sesine hocam.”
Vaiz kürsüden kükredi:
“İşte hapı yuttunuz... Zaten hep öyle yaparız. Bülbül sesi kulağa hoş gelir ama peşine düşerseniz sizi ormanın daha da karanlıklarına götürür kaybeder.
Ama köpek öyle değil, sadık hayvan. Sesi kulağa hoş gelmezse de ona doğru giderseniz o sizi karanlıktan selamete götürür.”
İktidar mensubu arkadaşlara sesimiz hangisinden ulaşmışsa... Koltuk verip sırtı sıvazlanan bülbüllerin cümlesi şu anda iktidarın aleyhinde. Karıncayı bile hızlandıran 12 yıllık iktidar görev dağılımında hep bülbül seslerine doğru meyledince paralel yapılanma kaçınılmaz oldu.
Denge politikası desek de sanırım fazlaca aşırıya kaçtı...
İktidar dediğin dizginleri sıkı tutacak.
İsterseniz bakın, etkili görevler genelde laikçi kesime, yardımcı kadrolar ezilmişlikten gelen Anadolu çocuklarına... Halen de paralel yapıyı temizleme adına yapılan tayinleri dikkatle izlediğimde gördüğüm, al bir paraleli yerine koy bir başka paraleli.
Takibe aldığım birçokları karargahın içlerine kadar sokuldular...
Bu durumda odalara böcek yerleştirmeye gerek kalmıyor.
Yakına getirdiğin adam zaten böcek, alıyor senden ulaştırıyor karşı tarafa...
Gerçek olan, paralel yapılanma kadrosuzluğun sonucudur.
Yetkim olsa bunları elimle koymuş gibi alır kenara fırlatırım...
Fırlatmasan, fırsat bulduğunda o seni fırlatır...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.