Sivas’ı yaktılar, şimdi de kaçıyorlar!..
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK) Sivas olaylarına ilişkin raporu geniş yankı uyandırdı.
Rapordaki ifadeler geneli itibarıyla yıllardır yazdıklarımızı teyit eder mahiyette.
Olayların arka planına ışık tutmayı hedefleyen raporda, olayların ortaya çıkmasında ve büyümesindeki (derin) “devlet sorumluğunun” altı çiziliyor.
DDK raporunda, mezhepçileri kızdırmamayı da hedefleyen son derece özenli bir dil kullanılmış.
Ben o kadar özenli davranmayacağım.
Ben gerçeği olduğu gibi gözler önüne sereceğim.
•
Sivas olayları, 28 Şubat post modern darbesine giden yolda önemli bir aşamadır.
Bir derin devlet tezgâhıdır.
Bir “Sol Kemalist” tezgâhıdır.
Türkiye’nin uzun yıllarına mal olacak laik/antilaik çatışmasını temin için tezgahlanan Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy vs. cinayetlerinin “benzeri”dir.
Daha sonra Büyük Birlik Partisi’ne katılacak olan bir eski “Derin Sol”cunun kamuoyuna ilan ettiği üzere, Sivas’ın nasıl kışkırtılacağına dair planlar, olaylardan kısa süre önce gerçekleştirilen oturumlarda tespit edilmiştir.
Bazı “saf” ve sözde “aydınlar” bu tezgâhta kullanılmıştır.
Dünkü Yeni Akit’in manşetinde ifade edildiği gibi, dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin, iktidardaki “Derin Sol Parti” tarafından “Sivas olaylarına” hazırlık için oraya gönderilmiştir.
Karabilgin’in bu plandan haberdar olmasına gerek yoktur.
Koyu solcu bir Vali’yi, Refah Partili Temel Karamollaoğlu’nun Belediye Başkanı olarak görev yaptığı yere “yeter zaman önce” atarsanız, gerilim kendiliğinden gelecektir.
Vali Karabilgin, ideolojisi gereği Sivas gibi bir ilimizde “Darwinci” takımını anma etkinlikleri düzenleyecek, ikide bir tahrik edici değerlendirmelerde bulunacak, şehrin tansiyonunu yükseltecektir.
Diğer yandan da o rezil Şeytan Ayetleri’nin tefrika etmesi sağlanacak, bu arada o rezil kitabın tefrika edildiği gazetede bol bol “Mezhepçi” yayınlara yer verilecek, Türkiye’de farklı bir mezhepte olanların ezildiği öne sürülecektir…
Bütün bunlar olurken, her yıl geleneksel olarak Banaz adlı köyde yapılan “şenlikler” birden bire Sivas merkeze alınacak, iktidardaki “derin sol” parti tarafından şehrin merkezine “tahrik heykeli” dikilecek, şehir 2 Temmuz’a doğru iyice ısıtılacaktır.
Milletin tüylerini diken diken eden bir zatı şeref konuğu ilan edip de Cuma saatinde her türlü rezilliği yaptınız mı…
Bir de sokaklara “derin görevliler” salıp tahriki tırmandırdınız mı olayların büyümesi garanti altına alınmış olur!
Gerekli güvenlik önlemlerini almayı engelleyecek her türlü tedbiri de alırsınız…
Polislerin büyük bir bölümünü Vali’nin korunması için tahsis eder, müdahale izni isteyen askerin hareketsiz kalmasına yol açarsınız…
Bu arada, hastanelerdeki personeli tam da Sivas olaylarına bir hafta kala “çevre ilçelerdeki hastanelere” dağıtırsınız ki, yaralı olarak hastaneye intikal edenlere müdahale etme imkanı kısıtlı olsun!..
•
Olaylar böylece büyütülür, tedbirler böylece küçültülür…
Madımak Otel’de endişeli bekleyiş içinde olanlara da, iktidardaki “derin sol” partinin tepe ismi tarafından “Otel’den ayrılmamaları” talimatı verilir.
Oteldeki “saf” vatandaşlar, Ankara’nın verdiği “teminata” kanıp İl Turizm Müdürlüğü tarafından kendilerini “olaylar büyümeden” şehir dışına çıkartmak üzere tahsis edilen otobüse binmeyi reddeder.
Kalabalık otel önünde toplanır.
Birileri perdeleri yakar!..
•
Ve sonrası…
Olaylardan iki gün sonra, “Şeytan Ayetleri” rezilliğinin tefrika edildiği mevkutede “Elebaşıları açıklıyoruz!” başlığı dikkat çeker.
Ağırlıklı olarak “mezhepçilerin” yaşadığı mahallelerden birine “ihbar tahtası” yerleştirilmiştir…
Tahtanın başında bekletilen muhabir, “yazılan” isimleri Şeytan Ayetleri rezilliğinin yayınlandığı gazetenin merkezine bildirmiştir!..
O bildirilenler de sanık olmuştur!..
Bu yazıyı okuyanlardan herhangi biri o günlerde Sivas’ta yaşıyor olsaydı…
Ve bir başka meseleden dolayı kendisine kızgın olan bir “mezhepçi” ya da bir başkası, ismini o “ihbar tahtasına” yazsaydı kesin sanık olmuştu.
Belki de idam cezasına çarptırılanlardan biri!..
•
Sivas olayları dava sürecinde pek çok sakat uygulama var.
Biz “bütün suçluların” hak ettikleri cezaya çarptırılmalarını, haksızlığa uğramış olanların ise haklarını almalarını istiyoruz.
O mezhepten, bu mezhepten…
O görüşten bu görüşten…
Gerçek suçlular cezalarını çeksin.
Olayların arka planı gözler önüne serilsin.
Biz bunu istiyor ve “Yeniden Yargılama” talebinde bulunuyoruz.
“Birileri” ise “Olayların arka planının aydınlanmasına” karşı çıkıyor!..
Siz olsanız sormaz mısınız;
Neden acaba?..