İsrail kaybetti, maşaları da kaybedecek!
Geçen hafta, her hadiseyi tersten okuyan ‘içimizdeki beyinsizler’den bahsetmiştim. Başbakan Erdoğan dünkü son grup toplantısında bu beyinsizleri tek tek sıraladı: Dalkavuk kalemler, satılmış medya, paçalarından cehalet akan siyasetçiler... Amel defterlerinde İsrail aleyhine tek cümle, tek manşet olmayan emanetçi medya, emanetçi siyasetçi, emanetçi işadamı... Hepsi emirlerine amâde nöbetçi hükümetler için debelenen maşalar!
İsrail Gazze’yi vurdukça tüm bu ihanet şebekeleri bir bir deşifre oldular. Daha önce Suriye’de, Mısır’da ve Irak’ta olduğu gibi...
Yalnız burada yeni bir sorunumuz daha var; basiret ve ferasetle okumamız ve çözmemiz gereken...
Bölgedeki gelişmeleri parçalı ve birbirinden bağımsız okumak, en az zorlama komplo teorileri kadar bizi sakat ve arızalı tahlillere götürür.
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını Mısır’daki darbeden, Esed’in Suriye’deki katliamlarını Irak’taki Maliki rejiminin mezhepçi terör uygulamalarından ve asıl önemlisi tüm bunları Türkiye’deki seçim süreci, Gezi ve 17, 25 Aralık darbe girişimlerinden ayrı değerlendirmek stratejik bir zafiyet alâmetidir.
Bu durum, dışarıdaki hadiseler arasındaki bağlantıların görülmesine engel olduğu gibi yerli uzantılarının da tespit edilememesine sebep oluyor.
Sabah-akşam Gazze ile ilgili destek demeçleri veren bir siyasetçi veya sivil toplum temsilcisinin ağzını konu Suriye olunca bıçak açmıyor! Veya Suriye’de aslan kesilen bir kalem Gazze konusunda tek kelime etmiyor. Yahut söz konusu İran olunca düşmanlık hisleri depreşen bir başka güruh İsrail’i incitmemek için kılı kırk yarıyor. Suriye’de tarihin gördüğü en vahşi katliamları gerçekleştiren ve zorba rejime arka çıkan İran ve Hizbullah’ın Hamas’a destek açıklamaları mesela içerdeki illetli tayfalardan birisini sevince boğuyor!
Zulme ve mazluma rezervli bu samimiyetsiz ve arızalı yaklaşım sahiplerini deşifre edememek yeni ihanet şebekelerine zemin hazırlamak anlamına geliyor.
Bu hâl aynı zamanda refleksleri kırıyor, sinirleri alınmış duyarsız ve kafası karışık kesimlerin sayısını artırıyor.
Bunun için olsa gerek bazı sivil toplum kuruluşları, insan hakları örgütleri, siyasetçiler Gazze’de katliamın boyutları arttıkça ve günler sonra açıklama yapma ihtiyacı duydular.
Boykot ve insani yardım çalışmaları da aynı şekilde tepkisel ve geçici oluyor. Belediyelerin, işadamları derneklerinin, kamu ve özel işletmelerin bugün İsrail mallarını boykot kararı almaları takdire şayan ama bu tavrı takınmak için İsrail’in yüzlerce Filistinliyi katletmesini beklemek niye?
İşte asıl sorgulanması gereken mesele bu!
Yahut aynı duyarlılık niçin diğer konularda da gerçekleşmiyor?
1435 Ramazan-ı Şerifini uğurlarken hüzün, keder, muhasebe ve öfkeyi birlikte yaşıyoruz.
İsrail baştan beri kaybeden aslında, hiçbir zaman da kazanamayacak. Sivil ve masum insan öldürmede şampiyon olan refikleri Esed, Sisi ve Maliki gibi gerçek bir mücadeleden hep kaçacak.
Ama bundan da mühimi bu mücadelenin öncülüğünü yapması beklenen Türkiye’nin düşünce sistemini felç edip mücadele azmini kırmak için kurulan tertipleri boşa çıkarmak.
Bu olduğu gün İsrail ve maşaları ebediyen kaybedecek!
Mübarek Kadir Gecesi’nde mazlum, mağdur ve muhacerete mecbur bırakılan kardeşlerimize dua edelim, zalimlere beddua edelim. Bununla birlikte Allah için nasıl cihad etmek gerekiyorsa öyle cihad edecek bir basiret, feraset ve kuvvet vermesi için nefsimize ve neslimize çokça dua edelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.