Sıra kimde?
Arap Baharı, Ortadoğu Projesi derken, Dünya’nın geleceği üzerinde kalıcı sonuçlar doğuracak olaylar Ortadoğu’da yumaklanmaya başladı.
Düzmece Ortadoğu Projesi ile Irak parçalanarak petrolü kontrol altına alınmıştı.
Arap Baharı uydurması ile de Mısır ve Suriye’yi iç ettiler.
Siyonizm’e karşı direnen tek kale olan Gazze’ye ise son hamleler yapılıyor.
Ölen masumlar binlere ulaşırken, yaralı ve evsiz barksızları söylemeye bile insan olanların yüreği el vermiyor. Duyguları tahammül edemiyor.
Türkiye ve birkaç İslam ülkesi sesini yükseltse de, muhatapların kör kulaklarına ulaştığı şu an için söylenemez.
Mısır’la sırt sırta veren sırtlan sürüleri ayrım yapmadan Filistin halkına her türlü zulmü reva görüyor.
Peki, medeni diye yıllardır bize dayatılan Avrupalı münafıklar bu zulmü nasıl karşılıyor? Üzerinde durulması ve sorgulanması gereken asıl husus bu.
Demokrasinin beşiğinde ninni söyleyen İngilizler, masumların katlini, “savunma hakkı” olarak gördüler.
Milyona yakın Yahudi’yi fırınlayan Almanların komünist kalıntısı lideri de aynı nakaratı tekrarladı.
Müslüman olduğu iddia edilen Başkan Hüseyin Obama da katliamı denge unsuru olarak algıladı.
Her haliyle bir Hıristiyan kulübü olduğundan şüphe etmediğim, Birleşmiş Milletler’in defolu güvenlik konseyinin zalimlerce akıtılan Müslüman kanını durduracağını ya da böyle bir niyet taşıyacağını düşünecek kadar saftrikler hâlâ aramızda varsa o da ayrı bir paradoks ya, neyse geçelim.
Yani anlayacağınız, ölen Müslüman ise Medeni Batı tarafından “hak ediyorlar” yaftası boyunlarına tereddütsüz asılıyor. Es kaza bir gayrimüslim zarar görse, nasırlarına basılmış gibi feveran ediyorlar, savaş sebebi sayıyorlar.
Ben bu ikircikli ve çifte standart yaklaşıma asla şaşırmam. Çünkü onların iliğini bilirim.
Yaratıldıklarından beri, kendi peygamberleri başta olmak üzere insanlığa yapmadıkları zulüm, işlemedikleri cürüm kalmamıştır.
Bu tür davranışlar onların genlerinde vardır. Tıynetlerinde yoğrularak serpilmiş ve ruhlarında semere vermiştir.
Batılılar böyle diye ümidimizi kırarak, karamsarlığa teslim olarak, ciğeri beş para etmez bu pespayelerin ayakları altında çiğnenmeye devam mı edeceğiz?
Ya da nasıl olsa bunlara gücümüz yetmez diyerek, daha bayrağı başından gönderden indirerek, onların bayraklarının dalgalarında mı gölgeleneceğiz?
Veya köşemize çekilerek, başımızı kuma gömerek, bu Ramazan da iftar sofralarını kuş sütü ile donatarak, göbeğimizi çatlatana kadar tıkınarak, Yahudi çizmesi altında çırpınan Filistinli çocuğa, sahte ağıtlar mı yakacağız?
Daha da beteri, Suriyeli kardeşlerimize de reva gördüğümüz “hak ediyorlar” safsatasıyla kendimizi kandırarak, sıranın bir gün bize de gelmeyeceğinin hayali ile mi avunacağız?
Sonuç olarak, Filistin’de ve dünyanın diğer bölgelerinde akıtılan masum kanından, en başta ben sorumluyum.
Aynı zamanda bu satırları okuyan sizler de benim kadar sorumlusunuz!
Allah dilerse, bütün zalimleri bir saniyede yok edebilir. Buna şüphe yok.
Ancak, dar-ı imtihan olduğu kesin olan bu âlemde yaşayan nefis sahipleri olarak bizler, gidilmesi mukadder olan baki âlemde hesap verebilmek için başarmak zorunda olduğumuz sınavımızı nasıl geçeceğiz?
Ve daha da önemlisi, Ortadoğu’yu baştanbaşa kasıp kavurarak darmadağın eden bu “Siyonist İstilası”nın Türkiye’ye ayrıcalık tanıyacağından nasıl emin olacağız?
Eğer cevaplarınız “evet” değil ise;
Bugün uyanmayacaksak, ne zaman uyanacağız?
Daha anne bile diyemeden gözü dönmüş canilerin kurşunları ile can vererek babasının kollarına uzanmış Filistinli çocuğun cansız bedeni bizi harekete geçirmeyecekse, ne geçirecek?
Artık birbirimizle didişmeyi bırakmayıp, topyekûn bu zulmü durdurmak için son fırsatı da elimizden kaçırırsak, yerin altına girdiğimizde ilk geceyi nasıl atlatacağız?
Not: Kan ve gözyaşı ile yoğrulmuş bir Kadir Gecesi daha ihya ettik. Aynı duygularla Ramazan Bayramı’nı da idrak edeceğiz.
Uyanmamıza vesile olması dileklerimle, İYİ BAYRAMLAR!!!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.