IŞİD Veya Başkasına Acizane Uyarılar
Bu IŞİD adını ilk duyduğumuzda yanında hep “terör örgütü” nitelemesi ile birlikte duyduk. Üstelik kendisinden bahsedilirken “kelle kesen, adam öldüren, kendinden başkasını kafir sayarak öldürmeyi ibadet sayan, İslam devleti ve hilafet amacında olan” bir örgüt olarak duyduk.
Kimden?
Önce malum medyadan. Hani şu beynelmilel siyonizmin denetim ve gözetiminden geçtikten sonra servis edilen haber merkezlerinden ve malum medyadan.
Ne kadar güvenebiliriz bunlara?
İşte burada İslam’ın ölçüsü devreye giriyor: “fasıkların ve belirsiz kişilerin haberlerini iyi araştırınız. Yoksa, pişman olacağınız işler yapma durumuna düşersiniz.”(Bkz. Hucurat 6)
Sonra bölgeden gelenlerden dinlediklerimiz var. Anlatılanlar korkunç. Batının İslam hakkındaki olumsuz kanaatlerini besleyecek şeyler bunlar. Bu arada unutmayalım, şu anda ellerinde bizim vatandaşlarımızdan rehineler var. Bunlar hiç hoş değil.
Açıkça söyleyelim, biz “İslam Devleti” ve “hilafet” sözlerinden zevk alırız. Birileri bunlar için usulüne uygun olarak cidden çalışıyorsa onları sever ve destekleriz. Bu yüzden laik devlette bizi “siyasal İslam” savunucusu diye kınamaya kalkan nadanlara cevap vermeye bile tenezzül etmeyiz. Ama alem bilsin ki biz asla terörden yana da değiliz. Başkalarına haksız yere zarar vermek, zulmetmek, hayatına kasdetmek ilkelerimize sığmaz, şiddetle reddederiz.
İşte bu yüzden IŞİD hakkında genel medyaya inanmıyor, haberleri ihtiyatla karşılıyor, kendi kaynaklarımızdan doğru habere ulaşmak için araştırma yapmaya çalışıyor, ama ulaştığımız bilgilerden de doğrusu endişe duyuyoruz.
Bazıları daha önceki bir yazımızdaki benzer kimi ifadelerimiz için dedikleri gibi bu sözlerimizi de “IŞİD övgüsü ve propagandası” olarak anlıyorsa, bence o Mazhar Osman’lıktır, aklından tedavi olmalı.
Biz şu haliyle IŞİD için derin kaygılar ve endişeler taşıyoruz ve köşe komşumuz Mustafa Durdu Beyin yazısının başlığını takdirle karşılıyoruz: “Ey IŞİD, İsrail'e Saldır Sana Hicret Edelim!”
Şimdi herhangi bir birlik, cemaat, güç, bulunduğu yerde kendisi bir misafir gibiyken kalkıp da “İslam Devleti” ilan etmesi ve “halife” tayin etmesi, kimseyi bağlamaz. Böyle gecekondu birliklere biat da gerekmez. IŞİD’in kendisine biata daveti fuzulidir, kabul etmeyenleri ölümle tehdidi de zulümdür. Ülke yok, halk yok, infaz gücü yok, kendi kendine devletçilik oynamak, olayı sulandırmaktır. Bir zamanlar Almanya’nın ortasında da tahta silahlarla bu tiyatro oynanmıştı. Nerde şimdi o İslam Devleti, hatırlayan var mı?
Sadece kendi yollarının doğru olduğunu iddia ederek kendilerine muhalefet edenleri sefih ilan etmek ve gözden düşürmeye çalışmak, tekfir etmede aşırıya gitmek ve insanları bu konuda sınamak, ölümle tehdit ile hain ilan etmek, bir İslamî harekete yakışmaz. Hele başka ülkelerde yaşayıp da kendilerine muhalefet edenleri “İslam’a ve cihada ihanet etmekle” suçlamak hiç yakışmaz. O şartlarda çıkarılan diğer Müslümanları itham edici fetva veya mahkeme kararları da zaten sağlıklı olamaz.
Kiminle savaşıyor bu güçler? İsrail ile mi? Esed ile mi? Ortak düşmanla savaşma, Müslümanlar ile savaş, olacak iş midir? Bu fitnenin yayılmasına ve safların bölünmesine sebep olmaktan başka neye yarar?
Biz bütün İslam’i cemaatlere ve bu arada IŞİD’e tavsiyemiz şudur. Her Müslüman cemaat kendine gelmeli, İslam ahkamına ve ahlakına dönmeli, istişareye önem ve öğütlere kulak vermeli, hatalarını düzeltmeye çalışmalılar. Müslümanların gönüllerini kazanmalılar her şeyden önce.
Açıça söyleyelim, eğer IŞİD veya benzerleri, bu dışlayıcı ve haksız işlerine devam ederlerse meydana gelen zararların ve cinayetlerin sorumlusu kendileri olurlar. Karşılarındaki diğer grupların kendini savunmak için başvuracakları işlerin sorumluluğu da “sebep olup mecbur ettikleri için” onların boynunda olur.
Bu yüzden biz yok yere Müslümanların kanının dökülmesine ve güçlerinin kırılmasına çok üzülüyor ve buna sebep olanları sulha, adalet ve ihsana davet ediyoruz. Zulme uğrayan Müslümanları da sabırlı, itidalli ve soğukkanlı olmaya çağırıyoruz. Herkes şeriatın hükmüne razı olmalıdır. Değilse kimse dinden, devletten, hilafet ve cihattan bahsetmesin, inandırıcı olamazlar.
Aslında olması gereken Müslümanların birlikte hareket edebilmeleridir. Zor da olsa bunu başarmak, rahmet-i ilahiyi celp edecektir. Birbirini yiyen Müslümanlara Allah merhamet etmeyebilir.
Ramazan bayramının arefesinde bizim bundan başka bir beklentimiz olamaz. Merhum Akif’in mısralarını hepimiz biliriz:
Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukca yürekler, onu top sindiremez.
Sen ben desin efrat, aradan vahdeti kaldır;
Milletler için kıyamet işte o zamandır.
Gerçek bir bayram yaşamanız dualarımla…