Bu dosyada çok şeyler var... 

Bu menfur olay yeniden ele alınırsa göreceksiniz çoklarının takkesi önüne düşecek... 

Sömürü düzeninin keli görünecek...

Uğur Mumcu, Bahriye Uçok, Muammer Aksoy cinayetleri...

Bu cinayetler Selam Tevhid örgütünün hanesine yazılarak resmi kayıtlar kapatıldı.

Bakın açık ve net söylüyorum, uzaktan yakından alakası yok.

Kararı DGM verdi... O zamanlar sormuştum, dediler ki dosyadaki deliller öyle, biz de dosyaya göre  karar verdik. Olabilir, hakim olarak işin raconu böyle olmakla beraber o delillerin dosyaya nasıl girdiği önemli. Hatta olayın faili senden de olabilir veya birisi çıkar itirafta bulunabilir.... 

Bunlar bizi şaşırtmasın, artık bu işlerde her dümen var.

“Efendim, kararı yüksek Yargıtay da onadı”.

Gerekçe bu ise, ben de diyorum ki o günkü Yargıtay, Başbakanın şiir okumasına verilen tuhaf cezayı da onadı. Kıyas yolu ile merhum Erbakan’a verilen cezayı da...

Balyozu da... Buradan gidersek sonuca varamayız...

Uğur Mumcu olayında delil olarak elde birtakım istihbarat bilgileri taşıyan “Kürt Dosyası” var. Bir de Mumcu’nun İsrail Elçiliği yemek daveti.

Yemeğe çağrılan Mumcu’ya “Kürt dosyasını yayınlamasan iyi edersin” ikazı yapıldı mı, yapılmadı mı? Mumcu, o gece evine geldiğinde hanımına “tehditlerin nereden geldiğini şimdi anladım” dedi mi demedi mi? Bu soruların cevabı önemli...

Hatta olay günü “katiller İsrail elçiliğinde gizleniyor” şeklindeki bir kısım MİT mensuplarının açıklaması ortalıklarda yok... O bildiriyi yayınlayanlar kimlerdi, ne biliyorlardı?

Hem İran istihbaratı bu kişileri öldürmekle neyi elde edebilirdi?

Danıştay cinayeti yakayı ele vermemiş olsaydı kim bilir bunu da Selam Tevhid örgütüne yıkacaklardı. İktidar sağlam basınca yıkamadılar yıkıldılar...  

O zaman bu Selam Tevhid örgütü neyin nesi?

MOSSAD kaynaklı propagandalara göre, 1980’lerde İran devrimine özenen bir kısım Müslümanlar İran’a giderek eğitim aldıktan sonra bu örgütü kurmuşlar. 

Maksatları İran devrimini Türkiye’ye ithal etmekmiş.

Esas kurgu: O gün örgütü kuranlar bugün Başbakan’ın çevresi imiş. 

İktidarı destekleyen ne kadar medya varsa onlardanmış.

Tezgahı görüyor musunuz, nereden nereye?.. 

Hem bu Selam örgütünü kendileri uydurdular, hem de İran bağlantılı “İslamî Cihat” diye bir başka örgütün peşine düştüklerini çok iyi biliyorum. MOSSAD’ın vermiş olduğu listeye göre genelde Düzce ve çevresinde berberinden kasabına kadar birçok masum insanı toplayıp günlerce sorguladılar. 

Sonuçta bir şey çıkmadı...

Selam Tevhid işi de öyle, sorguya çekilen birçok kişiye İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı takipsizlik kararı verdi. Savcılar şimdi o işin peşinde...

İsrail projesine göre, bir yandan Başbakanı terörle irtibatlandırmak, diğer yandan “ambargoyu deldi” bahanesi ile Türkiye İran ilişkilerine sekte vurmak.

Hikaye ilginç... ABD İran’a ambargo koyunca; İran, petrolünü Türkiye Halk Bankası üzerinden Asya ülkelerine satmaya başladı. Bu satışlardan elde edilen gelir Halk Bankası’na yatıyor, oradan da özel kişiler eliyle İran’a ulaştırılıyordu. Türkiye’nin bu satışlardan payı %5... 

Uyanan Türkiye için çok büyük para...

Batmakta olan Halk Bankası bu sayede dünya çapında güçlü bir banka haline geldi.

MOSSAD bu yükselişe göz yumamazdı. 

İran’ı ambargo perdesi altında sağmak isteyen Yahudi sermayesine sen nasıl taş koyarsın.

Ambargo deyince, resmi satışlar yasak, ama el altı/karaborsa satışları katlamalı serbest.

17-25 Aralık operasyonları ile TIR meselesinin hikayesi işte budur

Dikkat ederseniz, paralel yapılanma sürekli İran Türkiye ilişkilerini Şia üzerinden kaşır.

Şimdi de hızlı giden vagonların tekerine taş koymak için Selam Tevhid örgütü ile IŞİD yandaşlığını uydurdular. Hedefleri sandıkta yıkamadıkları iktidar.

Ben yine aynı soruyu soruyorum.

Uğur Mumcu, Bahriye Uçok, Muammer Aksoy’u kim öldürdü?

Bir de, Selam Tevhid örgütünü hangi istihbarat kotarıyor?

Bunları çözelim gerisi çorap söküğü gibi gelir...