Elinizde İmkân Olduğu Halde Neleri Yapmadınız?
Sorunun adını dahi doğru dürüst koyamadık… Özelde Ortadoğu’da, genel de Dünya ülkeler arenasında “Filistin Sorunu” olarak adlandırılan, algılara Filistin’i bir “sorun” olarak yerleştiren tabirlere ve tanımlara itibar edilmemelidir. Sorunun adını doğru koymalıyız; sorunun adı “İsrail Sorunu”dur! Olan biten her şeyi mazlumun yaşadıklarıyla sınırlayıp, mağduriyet ve mazlumiyetini “sorun” yapanların, önümüze koyduğu her şeyi yemeyi bırakamadık gitti!
Öyle bir sorun ki bu İsrail Sorunu, 28 gündür masum insanları onbinlerce ton bombayla imha etme zalimliğiyle sınırlı değil… Kutsal kitaplarda anlatıldığı gibi, bir zamanlar yaşadıkları soykırım aşağılanma ve kovulmalardan ders almamış, üstüne üstlük fırsatını bulunca zamanında maruz kaldıkları çirkinlikleri “insan” bile saymadıkları kendileri dışındakilere uygulayan “Siyonist” anlayışın esiri yoldan çıkmış bu sözde Museviler, gerçekten dünyayı yaşanılmaz bir yer kılıyorlar. Fazla detaya girmenin anlamı yok! Şu anda her yer yanıyor… TV ekranları Gazze’den Kerkük’e, Suriye’den Doğu Türkistan’a kadar çocuk cesetleri kadın cesetleri ile dolu…
Yıllardır mütehassıs oldukları “şiddetli kınama” noktasından bir adım öteye geçemeyen, başta Türkiye olmak üzere bölge İslam ülkeleri ve diğer coğrafyaların İslam ülkeleri, “İsrail Sorunu”nu ortadan kaldıracak imkânları bir araya getirip bir türlü duruma vaziyet edemiyor! Hadi bir araya gelmesi mümkün değil diyelim, salt ülke olarak kendi inisiyatiflerini de İsrail’i insani noktaya mecbur bırakacak şekilde kullanamıyorlar!
Ortadoğu’da koçbaşı olarak sürdürdüğü Suriye ve Mısır politikalarının dibe vurmasından ve akabinde asıl oyun kurucuların domine ettiği çizgiye teslim olmak zorunda kalan ve bence ciddi bir güç ve itibar kaybı yaşayan Türkiye’ye gelince… Türkiye’de “İsrail Sorunu” ile mücadele, daha çok siyasi iktidarın “taban motivasyonu” ve “daralan iç politik manevra alanlarını” genişletmekten öte karşılığı olmayacak şekilde, “somut” bir istikamet tayininden ve gerektiğinde bedelini ödenmeye hazır bir kararlılıktan ve cesaretten uzak bir şekilde yürütülüyor!
Tamam, İsrail’in şiddete ve zora dayanan politikalarını ciddi şekilde eleştiriyor, bölgede olan bitenlere en fazla tepkiyle yaklaşan ülke oluyor lakin bu tarz-ı siyaset, sorunun çözümü yönünde bir karşılığı içinde barındırmıyor! Yani İsrail indinde bu tepkilerin ve gürültülerin bir karşılığı yok!
İsrail Türkiye’nin zaafını çok iyi biliyor: Türkiye sınırsız ve sorumsuz bir şekilde; bağırabiliyor, kınayabiliyor, hatta diplomatik düzeyde teamülleri hiçe sayıp hakaret dahi edebiliyor ama İsrail’in kendi güvenliğini sağlama adına yerine göre sert önlemlere başvurmasını meşru gören hem ABD hem de AB ile olan ilişkilerini olumsuz etkilemesinin riskini göze alamıyor! Sonuçta anlamsız “elde var sıfır” kazançlı bahanelerden öte bir şeye yaramayan “denge” savaşı veriyor.
Evelemeyip gevelemenin, aforizmik zırvaların ve denge edebiyatlarının ya da “bir bildikleri vardır” teslimiyetinin bir anlamı yok..!
Milyarlarca Müslümanın yaşadığı bu dünyada, 10 milyonluk bir zalim kitlenin zulmüne seyirci kalmak gerçekten müthiş bir haysiyetsizlik ve şerefsizlik! Sokaktaki insanımızdan devleti yönetenlere kadar, hamaset ve kuru sıkı tehditleri çıkardığımızda geriye pek bir şey kalmayan afili sözlerle ve sorunun yanından bile geçmeyen saçma sapan iştigal etmenin ve kendimizi fazla kandırmanın bir anlamı yok! Yaşanılan kıyım vahşet ve büyük acı ortada…
Net ve kesinlikle karşılığı olan bir önerim var: İcra makamında olduğunu unutup biz vatandaşlar gibi şikâyet eden ve edebiyat parçalayan ülkeyi yönetenlere “elinizde imkân olupta neleri yapmıyorsunuz?” sorusunu, ideolojik tüm düşünce kalıplarını ve parti taassuplarını bir kenara koyup da sormalarını istiyorum. Bu soruyu soramadığımız müddetçe içinde bulunduğumuz şu günlerde bile yüzlerce çocuğun kanı henüz kurumamışken, edeceğiniz en afili sözler ve yazacağınız en etkili cümleler ‘klavye mücahitliği’nden öteye geçmeyecektir!
Türkiye pürdikkat etrafımızı saran ateş çemberinde olup biteni endişe ile izlemeyi ve “dünya kör, dünya sağır, dünya dilsiz” edebiyatlarını bırakıp:
1-) Derhal İsrail ile eldivenden merdivene, iğneden ipliğe her türlü ticareti ve siyasi ilişkileri ilk etapta 6 aylığına kesinlikle durdurmalı. Bu tavrı tüm İslam dünyası milletlerine yaymalı.
2-) Bugün siyasi iktidarın önünde gerçekten bağımsız bir politika izlemek için gerçekçi bir fırsat bulunmaktadır. Malumunuz Filistin Kasım 2012'de, BM'de Üye olmayan Gözlemci Devlet statüsü elde etti... Filistin için her şeyi yapmaya hazır bir görüntü veren Ak Parti hükümeti ivedilikle Filistin ile “savunma ve güvenlik işbirliği antlaşması” imzalamak için bir araya gelmelidir!
Sadece bedelini ödemeyi göze alarak yapılacak bu iki çıkış ile hem gerçekten “İsrail Sorunu” çözülür, hem de Türkiye; Amerika'nın cephe ülkesi ve Avrupa Birliği'nin de kenar ülkesi gibi görünmeyi bırakıp, ucuz asker ve hammadde deposu, sıçrama tahtası olmadığını dünyaya ilan etmiş olur!
Hülasa
Çokluklarıyla oyalanan ve övünen, iktidarlarını kutsayan herkes bu imtihanı kaybediyor! İktidarlar ve yöneticiler gerçek sorumlulardır. Yarın hesap gününde “elinizde imkân olduğu halde neleri yapmadıkları” mutlaka önlerine konulacaktır!
Tüm İslam Dünyasının yöneticileri ve milletleri bu kolaycılıklardan ve kirlilikten payını yeterince alıyor. Şu anda “Bekâra karı boşamak kolay diyenleri” veya diplomasi ile duygusallık arasındaki çizginin muhafazasıyla alakalı havada uçuşan aforizmaları duyar gibi oluyorum! Olsun… Şunu çok iyi biliyorum ki; Uluslararası ilişkiler ile İslami-insani kriterler veya vicdan muhasebesi arasında ki farkı göremeyecek kadar ruhu kirlenenler, istedikleri kadar havadaki dört parmağını sallayıp ve gazoz protestoları ile günü kurtarsınlar…
Öte tarafta bu kolaylıkla yırtacağımızı hiç sanmıyorum!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.