Kurtlu Beyinlere Oy Yok!
İnsanlık târihi, gerçek demokrasiyi Asr-ı Saadet ve Dört Halife'de gördü. Dört halifeden sonra ise İslâm târihinde saltanat başladı.
Asya Hunlarından beri (Memlûk Devleti hâriç. Memlûklerde liyâkat geçerliydi), bütün Türk devletleri saltanat ile yönetilmiştir. Fakat her ne hikmetse saltanat deyince akla Osmanlı gelir. 1 Kasım 1922'de kaldırılan Osmanlı saltanatı değil; binlerce yıllık bir Türk devlet geleneğidir aslında.
Osmanlı Devleti'nin yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti , tartişılmayan bir lider ve tartışılmayan bir parti üzerine inşâ edildi. Adı Cumhuriyetti ama düpedüz tek parti saltanatıydı. Çağın gereği olan çok partili hayâta geçiş kolay olmadı. Ağır bedeller ödendi. Darbeler, îdamlar hepimizin mâlûmu.
Şimdi, doksan yıllık Cumhuriyet târihinde ilk defa, cumhurbaşkanını halk seçiyor. Meseleye partiler ve şahıslar üstü baktığımız zaman, bu çok heyecân verici bir hâdise. Bir İslâm geleneği. Bu mühim târihi hâdiseye şâhit ve dâhiliz. Bizim de oyumuz var. Yâni, çorbada tuzumuz…
Fakat, her ne hikmetse demokrasiyi ve Cumhuriyeti diline pelesenk etmiş bir kesim bu durumdan memnun değil. Antik Yunan'daki demokratlar misâli, "ayak takımının yönetime katılması" rahatsızlığını sergiliyorlar. Kendileri seçilince halk akıllı, uslu; ama oylar karşı tarafa ise halk câhil. Çağın gerisinde kalmış, beyinleri kurtlanmış bu geri kafalıların en son yediği herzeyi biliyorsunuz. Kurtlu kuru fasulye…
Hani makarnaya alışmıştık. Ne de olsa ekmek ile aynı malzemeden. Ama, kurtlu kuru fasulye olmadı.
Şimdi bize düşen ne? Yarın, büyük bir vakar ile sandığa gideceğiz. Oy vermenin gücüne inanarak.
Bir kez daha kurtlanmış beyinleri sandığa gömeceğiz.
KÂBE DE BİZİM ÇANKAYA DA
Birkaç yıl önce, Mehmet Âkif konulu bir sohbette, her tarafından ulusalcılık akan bir dinleyici şöyle bir iddiâda bulundu. Mehmet Âkif, "Allah benim ömrümden alsın; Atatürk'e versin" demiş. Konuşmacı, bugüne kadar böyle bir şey duymadığını, herhangi bir kaynakta görmediğini; üstelik bu cümlenin Âkif'in kişiliğine uygun olmadığını söyledi.
İddiâyı dillendirenin kaynağı neydi dersiniz? Facebook. Kirli bilgi kaynağı facebook. Bunu duyunca söylediğim fikrimi burada da tekrâr edeyim. Atatürk'e de Mehmet Âkif'e de sâhip çıkanların cevâbını veremediği, daha doğrusu vermek istemediği bir soru var. İstiklâl Marşı şâiri neden yurt dışında yaşamaya mahkum oldu? Cumhuriyeti kuran ile İstiklâl Marşı'nı yazanın dargınlığı yaman bir çelişki. Bu çelişkiden kurtulmanın yolu da onları barıştırmak. Nerede? Facebookda.
İşte İhsanoğlu, bu facebook projesinin ete kemiğe bürünmüş hâli. Bu mânâda gerçekten çok iyi bir seçim. Babası yurt dışına gitmek zorunda kaldı. Mehmet Âkif'in arkadaşıydı. Ama kendisi sistemle barışık. Âkif'i de seviyor; Atatürk ve İnönü'yü de seviyor. Üstelik, andımız kaldırıldığı için de üzgün.
Ekmeleddin İhsanoğlu mazoşistse biz ne yapalım? İstiklâl Marşı ile andımız bir arada olmuyor; olmaz.
"Kâbe Arab'ın olsun; Çankaya bize yeter." diyenlere "Kâbe de bizim; Çankaya da bizim" deme vaktidir.
ÇANKAYA'DA BİR "UZUN ADAM"
Bir tarafta, "2023" diyen "2053" diyen bir lider; diğer tarafta, "Beni buraya niye getirdiniz?" cümlesi ile Kemal Sunal'ın "Umudumuz Şaban" filminden rol çalan zorakî kahraman. Allah hiç kimseyi Başbakan'a rakip etmesin. Hele de yetmişinden sonra…
Uzun Adam'a ilk defa 94 yerel seçimlerinde oy verdim. O zaman, verdiğim oy için yüzde yüz müsterih idim. Yanlış yapanın dersini bizzat verdiğini işitirdik. Çok heyecânlanırdık. Zamanla heyecânımız azaldı. Hangi birini dövsün? Koca koca bakanları mı dövsün?
Gönül yakınlığım da oyum da kendisine ve çevresindeki bir avuç adama…Ahmet Davutoğlu'na, Taner Yıldız'a ve onlar gibilere.. Eminim kendisi de biliyor çevresinde bir avuç adamın olduğunu… Partisindeki ve bürokratlarındaki güç zehirlenmesi canımızı yakıyor. Ona inandığım için, Türkiye'm için, Gezi'ye ve 17 Aralık'a muhâlefet için son seçimde Ak Parti'ye oy verdim. Ama, 2015'de sandığa gider miyim bilmiyorum.
Ahmet Taşgetiren, bir yazısında anlattığına göre, İstanbul Belediye Başkanı olduğunda Tayyip Erdoğan'a "Sizinle hiçbir maddi bağı olmayan kişilerden müteşekkil bir heyet oluşturun ve her ay size, dışarıdan nasıl göründüğünüzü söylesinler." teklifinde bulunmuş. Çok isâbetli bir teklif.
Başbakan Erdoğan, çözüm süreci gibi kritik bir dönemi âkil insanlar heyeti ile aşmaya çalıştı. Bu dönemde canla başla çalışan heyet içinden 17 Aralık sürecinde fire verildi. Kimin ne kadar âkil olduğu zemine ve zamana göre değişiyor maalesef.
Taşgetiren, yazısının sonunda yeni bir teklifde bulunmuş.
"Hiç tereddüt etmeden âkil insanlar veya değil, Başbakan'ın etrafında veya yarın Cumhurbaşkanlığı söz konusu olacaksa orada, "samimiyet"i en başa koyarak doğruları söyleyecek bir heyetin bulunması gerektiğini söyleyebilirim. İnsan bâzen, sıcak gelişmeler içinde neyin nasıl göründüğünü tespit edemeyebiliyor. İşte orada,mesela Yavuz'un yanında Hasan Canlar, Fatih'in yanında Akşemseddinler hayâtî önem kazanıyor."
Müstakbel Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilk işi bu teklifi uygulamak olmalı. Hemen, derhal…"Hârikasınız, mükemmelsiniz" diyen emme basma tulumbalardan ve vatandaş tekmeleyen müşâvirlerden âcilen kurtulmalı.
Bu teklif, gönlümdeki Başbakan Ahmet Davutoğlu için de geçerli. Yolları açık olsun. Vatana millete hayırlı olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.