Seçimle Neden İlgilendik?
Bir sıcak gündemi daha aştık. Nihayet yeni Cumhurbaşkanı da seçildi. Bu husustaki tutum, davranış, kanaat ve niyetlerimizi de yazdık. Kimileri yaptığımızı yerinde bulup haklı görürken ve düşüncelerimize destek verirken, kimileri de ayıpladı bizi. Güya biz, laik sistemin seçimi ile ilgilenmek ve içinde olmakla ona destek vermişiz. Onun parçası olmuşuz da – neûzü billah- İslam nizamına ihanet etmişiz.
Seçim zamanları ister istemez ana gündemimizden, yani “İslam Davamızdan” bizi alıyor gibi görünüyor. Oysa dikkatli baktığımızda olay hiç de öyle değildir. Zira bu “vaziyet”, yol üzerinde bir “durma” değil, bir “durum değerlendirmesidir”, sıcak gündem çatışmasında “mevzi” almaktır.
Bu vaziyet geçince, biz de asıl davamız adına ana yolumuzda yürümemize devam ederiz.
Nedir mi bu?
Bizi öteden beri takip edenler bilir ki bizim asıl amacımız bu mübarek memlekette, bu toprağını sıksan şüheda fışkıracak aziz vatanda, hatta gücümüz yeterse bu zamana kadar İslam Yurdu olmuş bütün bir coğrafyada bilinçli bir İslam toplumu oluşturmak ve onu İslam’ın siyasetine, idaresine, yönetimine teslim etmektir.
Kimileri buna “Siyasal İslam” diyor. Siyaset, İslam’ın bir bölümüdür. İslam, bölünme ve parçalanma kabul etmeyeceğine göre, siyaset de İslam’ın içinde vaz geçilmez bir alandır. Biz burada bir boşluk bırakırsak, bu hem İslam için eksik uygulama olur, hem de o alanı “laik”, “beşerî” bir siyaset doldurur. Bu da İslam toplumu için büyük bir bozulmayı, çürümeyi beraberinde getirir. Bu ise dinin temel menfaat ve maslahatlarına aykırıdır.
Nasıl mı?
İslam, dini korumak kadar, canı, malı, aklı, nesli de korumayı amaçlar. Bu yüzden münkeri, fesadı, günahı yasaklar. Bunları toplumda serbest bırakmaz. Mesela içki aklı ve canı, bir yerde malı ve nefsi olumsuz etkiliyorsa, onun yapımını, satımını, naklini, içimini yasaklar.
“Canım, insanı özgür bırakalım, içkiyi de serbest. Dileyen menfaatini düşünerek içmesin, dileyen de zararı sineye çekerek içsin. Bize ne? Veya kime ne?” diyemeyiz biz bir İslam toplumunda. İçki zararlı ise kötüdür, çilmemelidir. Bunu kötülüğe götüren bütün yollar da kapatılmalıdır. Bizim için uyuşturucu da böyledir, fuhuş da böyledir, kumar da böyledir.
Fakat laik düzende, yani yasamanın tamamen insanın eline veya iradesine verildiği, dinin bu yasama ve yürütme, dolayısıyla yargı işlerine hiç karıştırılmadığı yönetimlerde, siz insanları haramlardan engelleyemezsiniz. Dinin haram saydığı içki, kumar, zina, eşcinsellik, müstehcenlik, yani söylemde ve eylemde açıklık saçıklık, kişilerin bireysel tercihine bırakılmıştır.
Öyle olunca siz bu konularda başkalarına belki bazı tavsiye ve teşviklerde bulunabilirsiniz. Ama asla toplumdan bu münker dediğiniz, haram dediğiniz, günah dediğiniz işleri kaldırmaya kalkışamazsınız. Mesela isteyerek zina edenleri, erkek erkeğe veya kadın kadına evlenenleri engelleyemezsiniz. Buna razı olmak, en azından sesinizi çıkarmayarak sineye çekmek zorundasınız.
İşte demokrasi ve onun olmazsa olmaz şartı kılınan laiklik budur.
Fethullah Gülen ve benzerleri gibi “bizim demokrasi ve laiklikle bir sorunumuz yoktur. Laik bir ülkede dinin % 95 i zaten özel hayatta bireysel olarak zaten yaşanır” diyenlerin yanıldığı nokta burasıdır.
Allah Teala Müslümanlara “yeryüzünden fitne ve fesadı kaldırın, dinin hakimiyetini sağlayın, barış ve mutluluğu gerçekleştirin” diyor. Fethullah Gülen ve benzerleri gibiler ise haramlarla, fitne ve fesatlarla barış içinde iç içe yaşamayı normal ve olabilir sayıyor. Üstelik devleti dindarların emrinde dinin kanunları ile yönetmeyi sonsuza dek yasaklayarak. Yoksa yafta hazır; “Siyasal İslam”.
Şimdi bu yaftalama ve suçlamalar Cumhurbaşkanı seçiminin hemen ardından başladı bile. Şimdi bu seçimlere ve sonrası tutumlara üç ayrı tepki geliyor. Üç ayrı ve garip tepki…
Nedir mi bunlar?
Kısaca görelim, ama gelecek yazıda inşallah.