Seçim, Cemaat Ve Ölü Ozanlar Derneği
Ölü Ozanlar Derneği filminde -ki bu film bireyselleşme konusunda bir şaheserdir- bir sahne vardır. Öğretmen çocukları bahçeye çıkarır. 2-3 öğrencinin, orta alanın etrafında yürümesini ister. Çocuklar normal yürürken, yavaş yavaş birbirlerine uyum sağlar. Adımlar aynı olur. Ayak sesleri birleşir.
Kalabalık el çırparak tempo tutar. Öğretmen durdurup, neden başlangıçta kendi tavırları ile yürürken daha sonra hiçbir mecbûriyetleri olmadığı halde tempo tutarak yürüdüklerini sorar. Çocuklar şaşkına döner. Öğretmen, onlara gülen kalabalığa döner ve “siz neden el çırptınız?” diye sorar. Cevap yoktur. Sonra, toplum karşısında değerlerimizi korumanın zorluğunu anlatır ve “Haydi dağılın ve kendiniz gibi yürüyün.” der. Herkes kendi gibi hareket ederken, bir öğrencinin hareket etmediğini görür ve neden yürümediğini sorar. Cevap hârikadır. ” Yürümeme hürriyetimi kullanıyorum.”. Prensiplerinden tâviz vermeyen bu öğrenci filmin sonunda, okuldan atılır.
Cemaat olmak dinimizin esaslarındandır. Cuma namazı, bayram namazı, cenâze namazı cemaatle kılınır. Vakit namazlarının ise cemaatle kılınması tavsiye edilir. Mâlûmunuz, câmi kelimesi de cem olmaktan gelir. Kısacası dinimiz namaz vesîlesi ile Müslümanların sık sık toplanmasını temîn eder. Asr-ı Saadet’de, devletin yönetim yeri namaz için cem olunan yerdir. Burada her şey konuşulur. Herkes fikrini söyler. Herkesin tavrı vardır. Dinin kuralları ve sâhibi bellidir. Gerisi tartışmaya açıktır. Seçimlerde, tek tek biat etme vardır. Kimse mecbûr tutulmaz. Bireyselleşmenin şâhikasına ulaşmış, aynı zamanda cemaatte erimiş insanlar topluluğudur sahâbe. Yaradan’ın emriyle, tek başına otoriteye karşı dikilmiş bir Peygamberin çevresinde , zâlim bir gücü reddederek, ölümü göze alarak kenetlenmek özgür irâde ister. Zâten, sahâbenin en mühim özelliği, özgür irâdeleri ile ölümü seçmiş olmalarıdır. Onlar en özlü, en mükemmel cemaattir. İşte İslam’daki cemaat bilincinin ilk ortaya çıkışı böyledir: Fenafillah Cemaati.
Gelelim günümüzdeki cemaat bilincine. Şimdiki cemaatlerin en mühim özelliği, kendinden olmayanın îmânını sorunlu görmesi. Yâni Müslüman olmanız, İslâm’ın emirlerine uymanız yetmiyor. Bilmediğimiz bir artı emir daha var onlara göre. Daha da ilginci , onlardan olmayanın dini eksikleri , onların cemaatine uzak durmaktan kaynaklanıyor gibi hissettirilir. Daha daha ilginci ise, dinle alâkası olmayan ya da zayıf olan birisi –ki bunların meşhûr biri olması önemli- tutsa bunlara yakınlık gösterse, cennetlik adam muâmelesi görür. Eğer muhâfazakâr iseniz, kurslarından kuran eğitimi almak zorundasınız. Çocuğunuzu dershanelerine göndermek zorundasınız.
Onlar için mübârek olan zâtlar, sizin için de mübârek olmak zorunda. İslâm’ı onların okuduğu kaynaklardan okumak zorundasınız. Cemaat liderlerini sevip saymazsanız îmânınız eksiktir. Cemaatlerinin televizyonunu seyretmeden, gazetelerini okumadan İslâm’ı öğrenemezsiniz.
Türkiye’de hangi partiye oy verileceğini en iyi onların liderleri bilir. Olsun, liderlerinin bir bildiği vardır. Masonların destek verdiği belediye başkan adayına oy verirler. Olsun, onların hocası yanılmaz. Başörtülü vekile linç girişimi başlatan siyâsetçiye oy verirler. Olsun, bunda bir hikmet vardır muhakkak. Sonra fikir değiştirirler, daha doğrusu kendi fikirleri olmadığı için yeni emir alırlar, bir zamanlar destek vermedikleri adama oy verirler. "Biz bugüne kadar, hep ona destek verdik." diye yalan söylerler. 1994 yerel seçimlerinde kime destek verdikleri kendi gazete arşivlerinde bellidir oysa.
Şimdi diyeceksiniz ki “Bu lafların ne gereği var. Demek ki onlar da değişti . Değişime oy verdi.” Tamam da değişime oy verdiler diye teşekkür mü edelim yâni? Şu, yüzde ellideki katkı payları çok dile gelmeye başladı da. Adamın biri ayakkabısı olmayan birine ayakkabı almış. Başlamış akıl vermeye. “Yağmurda giyme, çamurda giyme. Sana ayakkabı aldığımı unutma vs.” Kızmış bizim fakir. Ayakkabıları çıkarıp vermiş. ”Al ayakkabılarını. Benim özgürlüğüm dünya malı değer.” Benim bildiğim Başbakan kızınca ayakkabıları fırlatır atar.
Bizler gibi, toplumun menfaati söz konusu olunca, oy vermeme hürriyetini fedâ eden; herhangi bir partiye veya cemaate oyunu ipotek etmeyen ; oy verdiğinde diyet istemeyen; bireyselleşme ve toplumsallaşma bilinci gelişmiş seçmenler , belki yüzde ellinin önemli bir kısmını teşkil etmiyoruz ama, kendine saygı kavramını çok iyi biliyoruz. Hiç kıvırmıyoruz. Haktan ve haktan yana olandan yanayız.
Bedeli okuldan atılmak bile olsa böyleyiz.
NOT :
ÖLÜ OZANLAR DERNEĞİ
12 Haziran 2011 genel seçimlerinden sonra bir yazı kaleme aldım. Herhangi bir yerde yayınlanmadı. Ölü Ozanlar Derneği'nin unutulmaz karakteri John Keating'i canlandıran Robin Williams'ın ölmesi ve seçimler münâsebetiyle nazar-ı dikkatinize sunmak istiyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.