İslâm Dünyası için çıkış yolu...
Bir asra yakındır “bizim” diye bildiğimiz dünyanın, büyük oranda, bizim irademizle şekillenmediği ve dönmediği bilinen ve acı bir gerçek. Yönetim biçimlerinden idarecilerine, eğitim sistemlerinden ekonomi politikalarına, hukuk anlayışından medya düzenine, askeri harcamalardan dış politika ve blok tercihlerine kadar birçok sahada Müslüman toplulukların iradeleri âdeta ‘hükümsüz’ durumda. Bu hükümsüzlük hâlinin sonuçları ile yüzleşmek, sebeplerini tespit edip izâle etmeye çalışmak ve bu durumdan istifade edenlerle mücadele etmek Müslüman toplumlar için hayat-memat meselesi denebilecek boyutta ciddi bir imtihan.
ÇIKIŞ YOLLARI VE YOLDAKİ TUZAKLAR
Siyasal anlamda uluslararası sistemin merkezî ve etkin bir aktörü olmaktan çık/arıl/ıp çevresel ve adilgen bir faktör haline ge/tiri/len İslam Dünyası, medeniyet bağlamında da söz söyleyen ve standart belirleyen bir konumdan, söz dinleyen ve taklit eden bir duruma gerilemiş durumda.
Öyle ki bu dünya, en zengin doğal kaynak rezervlerine ve küresel ekonominin cereyanına vesile olacak su geçiş ve ticaret yollarına sahip olduğu halde ‘ekonomik geriliğe’; yüzyıllarca dünya bilim ve irfan sahasına benzersiz katkılar yapacak eserler verdiği hâlde ‘kültürel bunalıma’; tarihte büyük ve âdil devletler kurup küresel sistemin dümeninde olduğu hâlde ‘siyasal bağımlılığa’ ve hem tarihi ve kültürel değerler bakımından ‘barış’ inşâ edici hem de bir arada yaşama modellerini temin edici bir hüviyete sahip olduğu hâlde ‘çatışmalara’ mahkûm edildi. Sonuçta, neredeyse tamamen iddiasız kalacak şekilde, İslam Dünyası, terör, şiddet, çatışma, totaliter rejimler, hukuksuzluk gibi mefhumlarla, sosyal medya tabiriyle, etiketlendi.
Hârici faktörlerin bu tür yaftalama, etiketleme, kulp takma, elbise biçme, dizayn etme gibi ameliyelerinin istenilen tahribatı yapması ve sonuç alması tamamen bünyenin bu meydan okumalara karşı yapacağı hazırlıklara ve vereceği cevaplara bağlıdır.
Şayet İslam Dünyası, kendisine biçilen elbiseyi reddedecek irade ve şuurdan mahrumsa ortaya çok karanlık bir tablo çıkması kaçınılmaz olur. Jeopolitik, jeokültürel, jeoekonomik avantajlarını ‘stratejik bir zihniyet’ ve ‘siyasi bir irade’ ile avantaja dönüştüremeyen bu dünya, jeopolitik dışlanmadan ve kültürel aşağılanmadan kendini kolaylıkla kurtaramaz gibi görünüyor.
Bu dışlanmışlıktan kurtulmak ve makûs talihimizi geri çevirmek için çıkış yolları yok değil. Ancak bu çıkış yollarının taşlarının sihirli formüllerle örülemeyeceğini ve uzun, ince, yokuşlarla, çukurlarla dolu ve çetin olduğunu bilmekte fayda var. Bu yolların haritasını çizmeden önce ‘çıkmaz yollar’ı ve ‘yoldaki tuzaklar’ı hatırlamakta fayda var.
DOĞRU TAHLİL, İSABETLİ TEŞHİS
Bu tür tahlillerde dengeli olmak ve büyük resmi tüm boyutlarıyla ele almak doğru teşhise ulaşmak için şarttır. Nasıl ki tıpta tüm testleri yapmadan ve tahlil sonuçlarını görmeden doğru teşhis ve isabetli tedavi imkânsız ve neticesiz kalmaya mahkûmsa, sosyal bilimlerde de mevzuların tüm yönlerini ve unsurlarını dikkate alarak mütalaa yapmak ancak bizi sağlıklı tespitlere götürebilir.
Bu anlamda ne harici unsurları tek başına ele almak ne de sadece dâhili amillere münhasır yorum yapmak doğrudur. Zira kuşatıcı nazar (holistic approach) ve derinlikli (arîzü amîk) mütalâa enfüsî ve afakî tahlilin isabetinde en hayatî unsurdur. Fikrin adaleti budur çünkü.
Devam edeceğiz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.