Medyada 10 Ağustos etkisi
“... Yazarımız Yılmaz Özdil’in bugün yayınlanması gereken yazısında, Doğan Yayın İlkeleri’ne aykırı bazı ifadeler yer alıyordu. Ancak Özdil, değişiklik yapmak yerine yazısının yayınlanmamasını tercih etti...” Hürriyet gazetesi en çok okunan yazarları Yılmaz Özdil ile düştükleri ihtilafı bu ifadelerle duyurdu okurlarına.. Bu meselenin sonunda da Yılmaz Özdil ile Hürriyet’in yolları ayrıldı.. Önce sondan başlayalım. Bugüne kadar kaleme aldığı onlarca ırkçı, cinsiyetçi, ayrımcı, faşist, şiddeti öven yazısını, ilkelerine aykırı bulmayan Doğan Grubu artık Özdil’i, ilkelerine aykırı bulduğu için sansürleme ihtiyacı hissediyor.. Uludere’de ölen çocuklara “katır” demesine, bu ülkenin seçilmiş Başbakanı için; “tükürmesinler diye mezarına, toma bekleyecek başında” gibi bir ifadeyi yazmasına, o insana oy veren milyonları “bidon kafalı” ilan etmesine, her fırsatta küfretmesine, aşağılamasına, bir siyasetçiye atılan yumruğun ardından “oh” çekmesine hatta ve hatta siyasi duruşları nedeniyle yüzlerce madenciye ölümü hak görmesine itiraz etmeyen Doğan Grubu’na ne oldu birden bire?.. Öyle anlaşılıyor ki Doğan Grubu’nu 10 Ağustos çarpmış..
•
Yılmaz Özdil bir yazı yazmış.. 17 Aralıkçı çetenin yükselttiği tezler üzerine kendince “komik” bir yazı.. Düzeltilebilecek bir tarafı da yok.. Dayandığı tezler bir kere yanlış. Ama nihayetinde “yazar” böyle yazmış.. Bu sansür hadisesi gerçekleştiği gün, çoluk çocuğu “iletişimci” olsun diye ellerine emanet ettiğimiz Esra isimli bir iletişim profesörü; “ben editör olsam Özdil’in yazısında değişiklik yapması gerektiğini söylerdim” dedi.. Yani yazarın editoryel hürriyetine merkezden müdahaleyi savundu.. Diyeceksiniz ki “neticesi yazının yayınlanmaması ise bir iki ufak değişikliğin ne sakıncası var”.. Olur mu öyle şey?.. Yazı ya yayınlanır ya da yayınlanmaz... Bu kadar net.. Bir iki ufak değişiklik” diye bir şey olabilir mi? Bizim yazılarımız tarihe düşülmüş notlar.. Misal Abdurrahman Dilipak gibi bir üstadın her yazısının, yazısındaki her satırın edebi değeri yok mu?.. Şimdi çıkıp da bu edebiyat eseri yazıya, “editör” sıfatınızla müdahale mi edeceksiniz? Daha belirgin söyleyelim. Haftada bir gazetenize dışarıdan Nobelli Günter Grass yazı yazıyor.. Ben de yanlışlıkla Genel Yayın Yönetmeni olmuşum.. Düşünsenize hele, haddime mi yazısından bir virgülün yerini bir santim kaydırmak... Yılmaz Özdil, hemen hemen her yazısını; ırkçı, faşist, ayrımcı, şiddeti öven, cinsiyetçi gibi tanımlamalarla andığım, sırf günümü berbat eder kaygısıyla elime alıp da okumadığım bir yazar.. Ama onun dahi yazısına kendinden başka kimse tadilat yapamaz.. Yayınlarsınız yahut yayınlamazsınız.. Bu kadar net..
•
Yılmaz Özdil’in yollarının Hürriyet’le ayrılması en çok da paralel medyada üzüntü konusu oldu.. Ben bu yollar ne zaman kesişti inanın hatırlamıyorum. Yılmaz Özdil arşivinin yarıya yakını Fethullah Gülen ve başta yargıdaki olmak üzere cemaatçi yapılanmayı tenkit eden yazılarla dolu.. Cemaate yakın medyanın en önemli kalemlerinin arşivleri de Özdil’in ne kadar faşist, ayrımcı, ırkçı, millet düşmanı olduğu yazılarla.. Ama şimdi bakıyoruz Özdil o çok eleştirdiği F tipi cuntanın 17 Aralıkçı tezlerinden besleniyor.. Tuhaf değil mi? Bakın sevgili okurlar.. Paralel medya deyince aklınıza sadece Zaman, Bugün ve Taraf gazeteleri gelmesin.. 10 Ağustos Koalisyonu’nun fikri ve entelektüel alt yapısı, hangi dergi ve gazetelerce konulduysa ortaya, tamamını paralel medyadan sayabilirsiniz.. Doğan Grubu, bu son hamlesiyle “ben yokum, kaybettim” dedi..Ama aralarında TürkSolu dergisi, Cumhuriyet gazetesi, Halk Tv ve Sözcü’nün de olduğu yayın organları varlıklarını sürdürüyorlar.. Hürriyet kendini yeniden 10 Ağustos sonrası yeni döneme göre konumlandırmaya çalışıyor, Yılmaz Özdil, Ertuğrul Özkök, Ahmet Hakan gibi isimler ise bu konumlandırma karşısında yol haritası çiziyor.. Su akıyor ve yatağını buluyor anlayacağınız.. Kalın sağlıcakla..