Hizmet Hareketi
İslam hukukuna göre şeriat zahire hükmeder.
İnsan olarak gördüklerimize göre hükmümüzü verirsek yanlış yapmış olmayız.
Deruniyi biz bilemeyiz, Allah(cc) bilir.
Usulü söyledik, yanlışsa doğrusunu söylesinler.
O halde, esasa geçebiliriz.
Diyor ki Hocaefendi,“Nasılsanız öyle idare edilirsiniz.”
Bu hadis el hak doğru da, mahalli seçimlerle cumhurbaşkanlığı seçimlerine uyguladığınızda sözü söyleyen zatın ameli ile çeliştiğini görürsünüz.
Hadise göre seçilen idarecinin kalitesine bakacağız.
Onun zihniyeti seçmenin kalitesi demektir.
Gezicisi, bozguncusu, tahripçisi…
Bunlar hepsi CHP ekolunda harman olunca, onların çatı adayını destekleyip başa geçirmeye hizmet hareketinin gereği deniyormuş. Ölçüyü buradan alınca; Ecevit’e şefaat, Erdoğan’a muhalefet.
Gayeye vasıl olmak için her yol meşru imiş.
Doğru mu diye yakından tanıdıklarımıza üzülerek bakıyoruz, kapalı olan eşlerini açtılar.
Hele bazılarının evinde İslam’ı yaşantı hiç kalmadı.
Bazıları aleni olarak, bazıları da cumaya gitmiyor.
Cemaatle namaz kılmıyor.
Sorduğunuzda hizmetin gereği imiş.
Hani masum olup da tutuklananlar varmış...
Ben de aynı kanaati taşırken ne göreyim adam kimilerini takibe almış, telefonlarını dinlemiş, özel hayatını kamera ile görüntülemiş. Savcı sorunca diyor ki:
“ Televizyonda mı yayınladık, gazetelere mi verdik ne olmuş yani?”
Adama bak, yaptıklarını bir hakmış gibi görüyor.
Zemberek arızalanınca yelkovanın zaman ayarı olmaz.
İnsanları takibe al hizmet, devletin gizli sırlarını ifşa et hizmet…
Cesaretlensinler diye üstelik bu kişilere Medrese-i Yusufiye’yi örnek veriyoruz iyi mi?
“Bir sürü dönek insanın kaç kuruşa satıldığının öğrenme imkanını elde ettiniz.” diyorHocaefendi.
Yani yanlışı gördüğü halde yanlışta yürümeyenler satılmış olmuş oluyor.
Fiyatları da bir milyondan dört milyona kadarmış.
Hadi Nurettin Veren’i geçtik, merak ediyorum, en zor şartlarda sorumluluk yüklenen Prof. Ahmet Keleş gibiler döneklik için acaba kaç para aldı?!.
Öyle olunca da beddua sırası bizde:
Diliyoruz, “her kim para ile satılmışsa şekeri fırlasın, tansiyonu tepesine vursun da tepe taklak gitsin, beklemediği an kalbi dursun, cehennemi boyalasın.
Yok bu bir iftira ise, o zaman akıbetler iftira atanın olsun.”
Bakın, ailesi ile yedi ceddini karıştırmıyoruz.
Çünkü cezalar şahsidir, ailevi sülalevi değildir…
Evvela hizmet hareketine şu soruyu soralım.
Gemi rotasında giderken bu Pensilvanya işi nereden çıktı?
Uhud’u sürekli örnek veren, evvela sorumlusu olduğu cemaatin başında bulunur.
Medrese-i Yusufiye örneği de hep başkasına olmaz.
Madem Medrese-i Yusufiye var, o halde çıkıp gelirsin.
Dersin ki: “Aha ben geldim, asacaksanız asın, kesecekseniz kesin.”
Yeminle söylüyorum, avukatlığını gönüllü olarak üstleneceğim.
Değilse, bu Pensilvanya çok şeyleri düşündürüyor.
Orası küfür diyarı, gerçekten İslam yolunda hizmet edenleri o diyar kollamaz, sıkar., yorar. Hatta bir süre kullandıktan sonra kaldırıp atar.
Hizmetse, keşif uçakları gibi uzaktan kumandalı olmaz.
Kumandan ordusunun başında olur; ölümse ölüm, kalımsa kalım...
Bir hizmet ki ülke Müslüman’ına yapmadığını koymayanlara kucak açıyor, destek oluyor, propagandasını yapıyor, onun sandığına oyunu atıyor…
Sonra dönüp diyor ki, “nasılsanız öyle idare edilirsiniz”.
Gerçekten ya kafayı yedik.
Veya dalalet uykusundan bir türlü uyanamıyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.