Şer ittifak yine işbaşında
Her peygambere (as) olduğu gibi, Hatemül Enbiyaya (sav) da biat etmeyerek, karşı gelen asi ittifak, dedeleri Abdullah Bin Selam’ın (ra) yolunu takip etmeyerek, 622 yılından beri Müslümanlara karşı kurulan her şer ittifakın içinde ve başında yer aldılar.
Geçtiğimiz günlerde de, Gazze’ye saldırarak yarısı kadın ve çocuklar olmak üzere 2500’e yakın masumu şehit ettiler.
Bu azgın zümre katliamlarına devam ederken, Türkiye başta olmak üzere, nadir de olsa hakperest milletlerden gelen tepkileri başka yöne kaydırmak ve dikkatleri dağıtmak için diğer şer ortaklar hemen devreye girdi. Kuzeyde Ermeniler işgal altında tuttukları Azeri topraklarından Azerbaycan askerlerine ateş açarak, Rusya ve diğer bazı ülkelerin dikkatlerini oraya toplamaya çalışıyor.
Diğer ortak boş durur mu hiç?
O da papa hazretlerinin “yetişin Hıristiyanlar katlediliyor” çağrısını bahane ederek IŞİD’e saldırdı. Tehlikede olduğu feveran edilenler ise sadece 300-500 gayrimüslim idi. Doğal olarak bizler, karıncanın bile ezilmesini istemeyen bir dinin mensupları olarak, hiç kimsenin katledilmesini arzu etmiyoruz.
Ama bu şer ittifakına sormadan da edemiyoruz, Arap baharı adı altında başlattığınız kıyım hareketi sonucu yaklaşık bir milyon Müslümanı katlettiniz veya ettirdiniz, hâlâ da devam ediyorsunuz. Sizin katınızda bu insanların Müslümanlığını ve insanlığını bir tarafa bıraksak bile, bir canlı olarak da hiçbir kıymeti harbiyeleri yok mu?
Ya ayağına katır basmış gibi bir avuç dindaşı için yırtınan papa hazretleri, gözlerinizin önünde hunharca katledilen bir milyon Müslüman sizin için ne ifade ediyor? Yoksa onlar sizin için sadece rakip takımdan eksilen birer kelle midir?
Bu şer ittifakların Müslüman kisvesine bürünmüş Sisi gibi uşaklarını burada anmak bile istemiyorum. Onlar elbette bu dünyada yaptıkları ihanetin bedelini er ya da geç ödeyecekler. Burada olmazsa bile diğer âlemde Mahkeme-i Kübra’da insan kisvesine bürünmüş bu kiralık uşaklar mutlaka uşaklıklarının hesabını verecekler.
Buraya kadar karşımızdakilerinin niyetini sorguladık.
Peki, bize düşen nedir?
Yani biz elimizden gelen her şeyi yaptık da mı onlardan şikâyet ediyoruz.
Biz gerekli örnek davranışları sergiledik ve de üzerimize düşeni bihakkın yerine getirdik de mi onlar hidayete ermediler?
Eğer vicdanımız aklımızla istişare ettiğinde bu soruya rahatlıkla “EVET” diyebiliyorsak sorun yok. Bu durum da aşağıdaki Ayet-i Kerime bizim için bir REHBER olarak buyrulmuştur: Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah’tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır (Bakara 120).
Başta nefsim olmak üzere burada Müslümanlık iddiasındaki kardeşlerime söyleyeceğim şudur; Böyle ulvi bir dinin mensupları olarak eğer biz bu pespayelerin ayakları altında yüz yıllardır eziliyorsak, başımızı ellerimizin arasına alıp, yeniden detaylı bir durum değerlendirmesi yapmak zorundayız.
Nerede yanlış yaptığımızı ön yargısız olarak tespit ettikten sonra, gereğini yaptığımızda ayağa kalkmak için artık karşıdaki ihanet şebekesinin insafa gelmesini beklemek durumunda kalmayacağız.
Netice-i kelam;
Yol O’nun, varlık O’nun, gerisi hep angarya,
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya (NFK).
Hemen belirteyim ki asla ümitsiz değiliz. Üstelik bu acılar bizi daha da olgunlaştıracak, eksiklerimizi daha çabuk görmemizi sağlayacaktır.
Merhum Mehmet Akif Ersoy’un da dediği gibi;
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Yeter ki biz o şuurda olalım...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.