Fetretten Sonra Neler Oldu?
Fetretten sonra devlet Çelebi Mehmed’indir. Ezeli sevdaya o da babası ve dedeleri gibi gönül vermiş olmakla birlikte, fırsat bulamaz. Topal Timur kasırgasıyla sarsılan Osmanlı çınarını yeniden yeşertmek, Timur’un kılıcının gölgesinde hortlayan Anadolu beyliklerini Osmanlı Devleti’ne ilhak ile Anadolu birliğini sağlamakla öylesine meşguldür ki, Bizans’a bir türlü sıra gelmez.
Bizans İmparatoru da bu uğurda elinden geleni yapar. Zaten başı dertte bulunan Padişahın dertli başına durmadan yeni dertler açar. Şehzade Mustafa’ya asker verip isyan ettirir. niyeti Çelebi Sultan’a nefes aldırmamak, İstanbul fethini düşünme fırsatı vermemektedir. Artık Bizans’ın gücünün iyice eridiğini İmparator bilmekte, desiseler ve oyunlarla çürük elmayı dalında unutmaya çalışmaktadır.
Bununla birlikte Çelebi Sultan Anadolu birliğini yeniden sağlamak, Anadolu’daki bazı Müslüman unsurları Balkanlara yerleştirerek fetih sırasında büyük tehlike teşkil edecek Balkanları emniyete almak suretiyle fetih zincirinde kendisine düşen örgüyü hakkıyla tamamlamış, âdeta yeniden kurup teşkilâtlandırdığı devletini şanlı oğlu Sultan II. Murad’a ısmarlayarak ebedî hayata intikal etmiştir.
Fetih zincirinin yeni halkası, Fatih’in şanlı babası Sultan II. Murad’dır.
Ve İstanbul, Türkler tarafından altıncı defa muhasara edilir (1422). Bizans İmparatoru derhal ezelî taktiğine başvurur. Sultan II. Murad’ın kardeşlerinden Şehzade Mustafa Bey’i (Küçük Mustafa Bey) kışkırtıp isyan ettirir. Böylece fetih, Sultan II. Murad’ın oğlu Mehmed Han’a kalır.
Osmanlı Devleti’nin kuruluş günlerine ne zaman insem şu soru kafama takılır: “Anadolu’ya giren Kayıhan Aşireti, (Osmanlı Devleti’ni kuranlar) Bizans gibi güçlü bir devlet olduğunu bile bile neden İstanbul’a doğru yürüyüşünü sürdürmüştür?”
Bunu Konstantiniye’yi feth eden komutana ve ordusuna ilişkin meşhur hadis-i şerife bağlıyorum.
Biliyoruz ki, Konstantiniye’nin bir gün mutlaka feth edileceğine dair Peygamber müjdesini alan Müslümanların yüreği, o günlerden başlayarak İstanbul surları önünde vurmaya başlamıştı. Münferit bazı hamleler (Eba Eyyüb hamlesi misali) zamanla ordulaştı, Selçuklular büyük Malazgirt Zaferi’nden sonra İstanbul’a yaklaştılar. İznik’i feth edip kendilerine başkent, yani yönetimin kalbi yaptılar.
Halis niyetleri İznik’i bir atlama taşı olarak kullanıp gerektiğinde saldırılar düzenleyerek Bizans’ı taciz etmek, en azından mevcudiyetlerini hissettirmekti. Peygamber müjdesine bu kadar yaklaşmış olmaktan duydukları mutluluğu da hesaba katmak lâzım...
Çünkü, özellikle o çağlarda, milletlerin yaptığı her büyük hamlenin odak noktası dindi. İhtimal ol günkü imkânlarla denizi aşıp Bizans’ı fethetmenin imkânsızlığını biliyorlardı. Deniz geçilse bile Bizans’ın son kalesi ve kalbi Konstantinopolis’i çepe çevre saran kalın ve muhkem surları yerle bir edecek güçten mahrumdular.
Bu sebepten, harp meydanlarında yerden yere vurdukları “Bizans keferesi”nin muhkem kalesine giremediler. “Feth-i Mübîn”i zamana bırakırken, düşmanı taciz ve yıpratma konusunda ellerinden gelen her şeyi yaptılar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.