25 Aralık darbe girişimi
17 ve 25 Aralık ile ilgili olarak onlarca kez “bu bir darbe girişimidir” diye yazdık.. Gerekçelerini de defalarca analiz ettik. Her seferinde ‘hırsızı savunmak’la itham edildik. Bize bu ithamları yapanlar, yargıya saygı duymadığımızı söylüyorlardı.. Yargıya değil ama bazı yargıçlara, “saygı duymak” değilse de güvenmediğim doğru.. Ki bu güvensizliğimin haklı gerekçeleri de olduğunu artık görüyorsunuzdur.. Yargı kararlarını eleştirebilirim kuşkusuz ama sonuçlarına saygı da duyarım. Zira haksız yere o kadar çok dava açıldı hakkımda, ağzımı açıp da bir şey söylemedim.. “Basın özgürlüğü yok” diyenlere; “peki benim basın hürriyetim?” diye sormadım.. Özgür basına uygulanan bu yargısal baskı yüzünden yazı yazamaz hale geldim.. Tek söz söylemedim.. Yargı kararlarına duyduğum saygıyı başka şekilde ifade etmeme gerek yok sanırım.. Şimdi yine bir yargı kararını analiz edeceğiz burada. 25 Aralık için verilen takipsizlik kararını…
•
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 25 Aralık soruşturması kapsamındaki 96 kişi hakkında takipsizlik kararı verdi ve dosya bu kararla birlikte kapanmış oldu.. Ama durun.. Bu kadar basit değil. Sadece dosya kapanmadı bu kararla.. Savcılık bu kararı alırken, bir şey de söyledi.. Hani arazisini satmak istemeyen değirmenci, kendisini zorlayan Prusya Kralı Friedrich’e demiş ya; ‘Berlin’de hakimler var’ diye.. İşte aynen bu duygularla okuduğum bir takipsizlik kararı.. İbretlik bir karar.. Bak diyor ki kararı veren İstanbul Cumhuriyet Savcıları İsmail Uçar, İrfan Fidan ve Fuzuli Aydoğan; “.. Türkiye Cumhuriyet Başbakanı’nın örgüt lideri olarak gösterilmesi ve ‘Dönemin Başbakanı’ ibaresi kullanmak suretiyle, fezleke düzenlenmesi, soruşturmayı hazırlayanların hukuki bir soruşturma görünümü altında Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs ettiklerini ortaya koymaktadır’……” Az hukuk bilgisi olan herkesin anlayabileceği kadar açık bir anlatımla denmiş ki; “bu bir darbe girişimidir”.. Lamı cimi yok.. 141 sayfalık takipsizlik kararında ortaya konan tespitler ise benim bu meseleyi takip eden bir gazeteci olarak ufkumu zorlayan ayrıntılar içeriyor. Örneğin yapılan incelemede anlaşılmış ki, dinleme ve teknik takip kararlarında hep aynı hakimlerin imzası yer alıyor.. Operasyonları yapan polisler, nöbetçi hakimleri es geçerek sürekli aynı hakimlerden izleme ve dinleme kararları almışlar.. Hakim Süleyman Karaçöl ve Menekşe Uyar’dan…. Tüm kararların yetkisiz mahkemelerden alınması, nöbeti sırasında dahi karar aldıracakları zaman kendi hakimlerinden karar aldırmaları gibi gariplikler yaşanmış.. Bazı dinlemelerin tape haline getirildiği halde soruşturmaya dahil edilmediği, Başbakan’ın ve bazı bakanların, haklarında hiçbir dinleme kararı olmaksızın uzun süre dinlendiği ve hatta bu dinlemelerin soruşturmayla ilgili olmadığı görülmesine rağmen deşifre edilip tape haline getirildiği gibi skandal onlarca husus çıkmış durumda ortaya…. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu ve damadı ile ilgili hakim kararı olmaksızın dinleme yapıldığı, dinlenen herkesi örgüt lideri gibi göstererek en uzun dilimden dinlemeye devam ettikleri, usulsüz olarak yapılan dinlemeler esnasında, işadamlarının suç teşkil etmeyen günlük konuşmalarının, eşleri ile yaptıkları sıradan görüşmelerin dahi kayıt altına alındığını ortaya koyuyor savcılar.. Bu hukuk skandalı ortada anıt gibi dururken, bundan böyle 25 Aralık tezleriyle konuşan herkes istisnasız “darbecidir” benim gözümde.. Bugüne kadar kendi tespitlerimle konuşuyordum. Ama bugün artık ortada böyle bir hukuki metin var. Başta da dedim ya, benim ufkumun dahi almayacağı, bir sinema filmine konu etseniz çok gerçeküstü bulunacağı için hiçbir yapım şirketinin çekmeye yanaşmayacağı bir durum söz konusu.. Sadece bu tespitler bile tek başına bir paralel yapılanmanın varlığını ortaya koymuyor mu? Bastırdığınız tişörtlerde yazan ‘sı-fır’ herhalde bugünkü itibarınızı anlatmaya kâfi gelecektir.. Kalın sağlıcakla.