Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

Son Dört Sâniye

Son Dört Sâniye

2010 Dünya Basketbol Şampiyonası Sırbistan-Türkiye maçının olduğu akşam. Bir âile dostumuzun evindeyiz. Evin hanımı  ve beyi üniversitede hoca. Çok  sevip saydığım insanlar. Ben evin hanımı ile koyu bir edebiyat sohbetindeyim. Beyler içeride maç seyrediyor. Kulağım içeride. Sonunda gelen seslere dayanamayarak “Hocam özür dilerim.” diyerek yerimden fırlıyorum. Son dört sâniye..Basket atarsak kazanacağız. Gayr-i ihtiyârî ağzımdan şu cümle dökülüyor.

“Efe yapmıştı. Siz de yapabilirsiniz.”

Yaptılar. Kendimi kaybedip “İşte bu!” diyorum.Yumyuklarım sıkılı. Çok utanıp anında toparlanıyorum. Bir de ne göreyim? Beyler birbirine sarılmış zıplıyorlar.

Koskoca insanları çocuklar gibi sevindiren sâdece gâlibiyet değildi. ”Son dört sâniye”nin verdiği heyecandı.

Peki Efe ne yapmıştı da ben unutamamıştım?

Sene 1981. Ortaokul son sınıfta, Ankara’dayım. Basketbolun benim dünyama girdiği yıl. Sanıyorum bunda “Beyaz Gölge”  dizi filminin de tesiri vardı. Avrupa Basketbol Şampiyonası Çalenç Turu Türkiye’de yapılıyor. Bizler ekranın başındayız. İstanbul’da maçların yapıldığı salon tıklım tıklım.

Fillandiya-Türkiye maçının ikinci yarısında inanılmaz bir mücâdele var. Seyircinin desteği millilerimizi coşturuyor. Bitime üç sâniye kala iki sayı gerideyiz. Top oyuna giriyor. Efe’nin eline gidiyor. Hooooop oradan potaya.. Üç sayılık atış, üç sâniyede gerçekleşiyor.

Sâniyelerin değerini bilmeyi öğrendiğim,  vakit dolmadan pes etmemeyi öğrendiğim bu maçı hiç unutamadım.

Akşam, “Susuz Yaz” ile ilgili yazıma odaklanmışken bir çığlıkla irkildim. 13 yaşındaki oğlum deliler gibi bir o yana bir bu yana koşarak “Son dört saniyede , son dört saniyede” diye bağırıyordu. “Kimi yendik?“ deyince “Fillandiya” cevâbını aldım. Susuz Yaz’dan koptum ve seksenli yıllara gittim.

Târih, bir sâniye farkla tekerrür etti.

İskender Pala’nın zamanın değeri ile ilgili nefis bir yazısı var. Yılın, ayın, haftanın, günün, saatin dakikanın ve sâniyenin değerini ilginç örneklerle anlatıyor. Mesela, “Senenin değerini üniversite imtihânını kaybeden gence sorun.” diyor.

Biz yaşını başını almışlar, bu akşam, sâniyelerin değeri ile ilgili bir tecrübe daha edindik.
Dilerim ,  bu akşamki maçın son dört sâniyesi, gençlere, zamanın  değeri ile ilgili bir şeyler düşündürür.

GECE YARISI EKSPRESİNİN TÜRKLERİ

Hazır söz basketboldan açılmışken yıllar evvel Ali Sâmi Alkış’ın yazdığı bir hâdiseyi anlatayım.
Basketbol takımlarımızdan birisi (ümüt ya da genç) bir turnuvada İspanya ile oynayacak. İspanyol antrenör bir önceki akşam, kendi takımını motive etmek, bizim takımı yıpratmak için “Gece Yarısı Ekspresinin Türkleri” konulu hakâret dolu bir yazı asıyor.  Bizim antrenör bunu görünce duvardan alıp, sporcularımıza okuyor. Bir güzel nutuk çekerek, maçta bu yazıyı yedirmelerini söylüyor.

Bizim takım maça çıkınca öyle bir oynuyor ki karşı taraf darmadağın oluyor. Maç bitince sporculardan birisi oturup ağlıyor.

Film gibi değil mi? Keşke bütün sporcularımız dâima, hep bu ruhla, bu heyecanla maçlara çıksa..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Kerime Yıldız Arşivi