Zulme Tavır Almalı 3
Bir insanın istemediği halde sakalını kesmenin acısını bir önceki yazımızda belirtmiştik. Bir insanın başörtüsüne müdahalede de aynı acılar yaşanmıştı. Bunu en iyi “çağdaş yaşam biçimlerine müdahaleden endişe edenler” anlamalı değil midir?
Bugün dindarların iktidarında hayat tarzlarına müdahale edilerek yaşamaktan endişe edenler, bu endişe adına yeri göğü inletirken, kendileri gib ibir insan olan diğer bir takım vatandaşların hayat tarzlarına, yaşam biçimlerine müdahaleden neden endişe, acı ve ızdırap duymuyorlarsa, bu işte bir yanlışlık yok mudur?
Bu tür hak ihlallerine karşı, ilkeli duruş adına en çok da onların itiraz ve isyan etmeleri gerekmez mi?
İşin bu kadarcığına olsun aklı yetmeyenler, haksız olarak bir erkeğin sakalına saldırıldıklarında, gayet haklı olarak verilen bu büyük tepkiyi anlayamamışlar ve bu tepkiyi bir “aşırılık” olarak nitelendirmişlerdir. Bu ise insanı anlamama cehaletidir. İnsanı, evreni ve Yaratıcısını bilmeyen, iktidar gücünü ele geçirdiklerinde hak ve hukuku tanımayan, yaptıklarının bir gün mutlaka cezasını çekeceklerini kavrayamayan bu şuursuz cahillerden her türlü zalimlik ve zorbalık beklenir.
İşte bu tür bilinçsiz ve erdemsiz cahiller bir şekilde yetkiyi elde ederek devlet yönetmeye ve kamuyu düzenlemeye karışırlarsa, o devlet ve topluma bilerek veya bilmeyerek çok büyük zarar verirler. Yönetimde adaleti, sosyal barışı, refah ve kalkınmayı mahvederek iç barışı bozar, insanların sağlık ve mutluluğunu ellerinden alarak onlara yok yere dayanılmaz acılar çektirirler.
Eğer insanlar bütün bunları yaşamak ve yok yere acı çekmek istemiyorlarsa, kendi sorumluluklarını bilmeli, toplumsal meselelere kayıtsız kalmamalıdırlar. Yoksa bu vurdumduymazlığın, bu biganeliğin, bu nemelazımcılığın, bu mesuliyetsizliğin cezasını fert ve cemiyet olarak elbette çekeceklerdir.
Hiç şüphesiz bu gibi durumlarda “kurunun yanında yaşlar da yanacaktır.” Gemiyi delene karşı çıkmayan yolcular, gemi su aldığında hep beraber batacaklardır. Bu arada güvertede mışıl mışıl uyuyanlar, olaylardan habersiz olduklarından felakete ansızın yakalanacaklar, habersizliğin verdiği tedbirsizliğin cezasını en acı şekilde ödeyeceklerdir. Bu bir sünnetullah, yani Allah tarafından ilk yaratılışta evrene konan genel kanundur ki kimsenin hatırına binaen kaldırılmaz veya değiştirilmez. Hak edenleri eninde sonunda yakalar ve cezasını verir.
Bir kötülük görüldüğünde imkanı oranında onu usulüne uygun olarak eliyle düzeltmeye, buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltmeye çalışmak, her Müslümanın görevidir. Bunu dahi yapamazsa, bari kalbiyle o kötülüğe buğz ederek kendini ondan ayıracak ve uzaklaştıracaktır. Bilindiği gibi bu üçüncü derece, imanın en zayıf halidir. Bundan öteye düşmek, yani kötülüğe ve yapanlara sevgi ve destek vermek, içinden istemese bile dışından sevgi ve destek göstererek yağcılık ve dalkavukluk yapmak, dünyada ve ahirette azaptır, ateştir. Burada “emr-i bil maruf nehy-i anil münker” dediğimiz “iyiliği emretme ve kötülükten nehyetme” ilkesi çok büyük önem kazanmaktadır.
Öyleyse toplumda bir kişinin sakalının istemediği halde kesilmesi, bütün bir toplumun istemedikleri halde sakallarının kesilmesi gibi toplumsal bir tepki sebebi olmalıdır. “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz içindir” diyebilen bu bilinçli toplum, hürmete şâyan saygın bir toplumdur.
Aralarından bazılarının hakları çiğnendiğinde onlar için ayağa kalkmayan toplum, saygıyı hak etmiyordur.
Zulme isyan etmeyerek haksız hukuksuzluğa karşı tepkisiz kaldıkları için saygıyı hak etmeyen bu insanlar, bu halleriyle kendi haklarını da tehlikeye attıklarının bilmem ki farkında mıdırlar?