Yazarlar Ve Yorumlar
Derler ki bir yalançı Mevlana’nın şemse olan aşkını duymuş ve ona giderek, “Efendim, şems geliyor” demiş. Mevlana ayağa kalkarak o adamı kucaklamış ve müjdelik olarak çıkarıp kaftanını hediye etmiş.
Adam gidince etrafındakiler, “aman efendim, bu yalançının tekidir, boşuna kaftanınızı verdiniz” demişler.
Aşk üstadı bu söze şöyle cevap vermiş: “Ben de biliyorum onun yalan söylediğini. Haber gerçek olsaydı kaftanımı değil, canımı verirdim.”
Hoşuma gider bu hikaye. İnsan tabiatı, menfaatperestlik, istismar, yalan, gerçek, aşkın gücü, sevginin değeri, saygı, sadakat, hoşgörü, ayıp örtme, ikaz, uyarı, vs. vs.
“Hilafet ve saltanat”la ilgili dört yazımıza dair okuyucu yorumlarına bakıyorum ve konuya ilgiden memnun oluyorum. En keyifli tarafı, yazıyı yanlış yorumlamış veya soru sormuş kimselere, yine yorumculardan bazılarının yazar adına doğru yorumlarla cevap vermeleri, uyarmaları, dikkat çekmeleridir. çok hoş bir şey! Bazen onlara katılmamak için kendimi zor tutuyorum.
Bir yandan da üzülüyorum tabi. En iyi bilinmesi gereken konuları, en iyi bilmesi gereken kardeşlerim, yanlış veya eksik biliyorlar. Böyle olmamalı.
İslam diyerek yola çıkanlar, onun getirdiği devlet ve toplum yapısını çok iyi bilemek ve peynir ekmek yeme rahatlığında gerektiğinde anlatabilmek zorundadırlar.
önemli bir mesele de şu: bir insan ilim ile elde edilecek bir konuda birisiyle ihtilafa düştüğünde, en azından kendi görüşüne aykırı bir görüş duyduğunda, okuduğunda, hemen konuyla ilgili bir kitabı açıp o meseleyi yeniden okumak ihtiyacını hissetmeliler. özür dileyerek söylüyorum ki kolaycılık genel bir hüsn-ü kabul görmüş durumda.
Yıllarca bunu okullarda da gördüm. Derslerimizde talebelerimiz abdestle, namazla ilgili çok basit sorular sorarlar. Sorana “Yavrum, kitabına baktın mı?” derim. “Hayır” der. “önce kitabına bir bak, bulamazsan bana sor. Artık siz bilgiyi arayıp bulma konumundasınız.” Bazıları sağ olsunlar “Peki hocam” der, bazıları da “söyleyiversen de bizi zahmetten kurtarsan olmaz mı?” der. Olmasına olur da, böyle alışan ömür boyu sorma durumunda kalır. Asla hoca olamaz.
Ben yorumcularımın yerinde olsam, önce yazara itimat ederim. Eğer okuduklarım kendi bilgilerime ters düşüyorsa, önce kendi bilgilerimi yeniden test ederim. Sadece kendim için olsaydı, bu sözleri tevazuya aykırı sayar ve utandığımdan söyleyemezdim. Bunları yazarken gene utanıyorum ama, genel olarak uygulama böyledir; herhalde ehil olmayan sıradan birisine burada İslam üzerinde yazı yazma ve yorumlama imkanı vermezler. Bunun aksini düşünmek, sanırım basın yayın kurumuna hakaret olur.
İslamda devlet hakkında, hilafet ve özellikleri, saltanat ve veliahtlıkla olan ilgisizliği hakkında hamdolsun eskiler “Ahkam-ı Sultaniye”, yeniler de değişik isimler altında bir çok eserler yazmışlardır.
Bunlardan biri de bizim yazdığımız “İslam’da Devlet ve Siyaset” kitabıdır ve arkasında geniş bir kitâbiyât verilmiştir. Sorulara cevap vereceğiz elbette, ama sevgili okuyucularımdan istirhamım, bilgilerini okuyarak derinleştirmeleridir. Kulaktan dolma bilgilerle bu davayı götürmemiz mümkün değildir.
Sağlam bilgileri edindikten sonra her yazıya yorum getirmek, gördüğü yanlışları düzeltmek, hatta gözden kaçmış yazı hatalarını bile dile getirmek, fevkalade faydalıdır. çünkü bunlar her iki tarafı da yetiştirir, geliştirir.
İşte buna binaen her yazar gibi ben de yorumları dikkatle okuyor, yorumlarına katılmasam dahi iyi niyetli yorumcularımı seviyor ve onlara teşekkürlerimi sunuyorum.
Burada bu konuda bu benim ilk yazım. Allah Teâlâ hem sebep olanlardan, hem de hepimizden razı olsun. Amin.