Devrim Adım Adım
Biliyorum gündem yüklü ama şu mesele gümbürtüye gitmemeli. Ortaokullarda kılık kıyafet düzenlemesine yapılan rötuştan söz ediyorum. Sadece bu bir-iki kelimelik değişiklik için çok ağır siyasi bedeller ödendi bu ülkede. 91 yıldır bir hakkın sahibine teslimi için verilen mücadelede kat edilen en önemli mesafedir bu. Bir uzun koşuysa Türkiye’de devrim, en güzel yüz metresini koşuyoruz şu içinden geçtiğimiz dönemde. Kimse bunu itibarsızlaştırmaya kalkmasın ve de görmezden gelmesin. Bu karar, ortaokullarda başörtüsünün serbest bırakılması kararı, Türkiye yerleşik düzenini ters köşeye yatıran, yıllar boyu sürdürmek istedikleri nizamın yıkılma kararıdır. Dün hayal bile edemediğimiz kazanımları yaşıyoruz bugünlerde. Hiç de hafife alınacak şeyler değil.
•
2002 Nisan’ında, bugünün CHP yöneticisi olan Enis Berberoğlu “Türban yasağını laikler kaldırsın” başlıklı bir yazı yazmış ve kendilerince bu devrimsel dönüşümden “İslamcılar”ın zafer çıkarmasının önüne geçilmesini teklif etmişti. O dönemin TESEV’i ve bazı başka kuruluşları yaptıkları saha çalışmalarında kamuoyunun yüzde 70 nispetinde başörtüsü yasağına karşı olduğunu ortaya koymuş olmasına karşın, liberaller ve namuslu solcular bu yasağın artık kaldırılması ve bu zulmün bitmesi gerektiği konusunda görüş bildiriyor olmasına rağmen, müesses nizam, jakoben elitistler bunun üzerinden bir engelleme yapmaya devam etmişlerdir. Bu arızanın görüldüğü tarih 2002.. Oysa Tayyip Erdoğan’ın “velev ki siyasi bir simge olsun” çıkışıyla ülke siyaset gündemine girmesi (Madrid) 15 Ocak 2008… Peki ya sonrası. “Bu yasağı laikler kaldırsın” diyen yerleşik düzenin gazetesi Hürriyet’in o ünlü “411 El Kaosa Kalktı” manşeti.. Hatırlayın o manşet, “velev ki” üzerine başlayan tartışmanın neticesinde yapılan bir Anayasa değişikliğinin iptali için işaret fişeğiydi. “İslamcılar”a yaptırtmayacaklardı bu devrimi kendi zekalarınca. “Burası devlete meydan okunacak yer değildir” çizgisinde, yerleşik düzenin kendilerine gösterdikleri alan içinde sınırlı siyaset yapmalarına izin verilecekti. Geçmiş olsun…
•
Bu son ortaokullarda başörtüsü kararını, sadece bir çocuğun özgürlüğü gibi görmeyin. Nitelik bakımından öyle gibi görünse de, sembolik anlamı çok büyüktür ve bir bütünün parçasıdır. Bu bütün artık Türkiye Establishment’ının, Recep Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nun önünde diz çöktüğü gerçeğidir. Bu müesses nizamın medyasını kontrol eden Aydın Doğan çoluk çocuğu toplayıp Köşk’e Erdoğan’ı tebrike gitmedi mi?. Kendi kendine Erdoğan ve Davutoğlu’nu rahatsız edeceğini zannettiği yazar ve televizyoncular üzerinde tasarruf uygulamaya başlamadı mı?. Erdoğan, Komprador Burjuvanın ve yerleşik düzenin finans kapital temsilcilerini karşısına dizip yüzlerine karşı bu ülkeye yaptıkları ihaneti bildiğin haykırmadı mı?. Ahmet Davutoğlu, ‘2023 hedefleri hayal’ diyen TÜSİAD’a “haddini bil” diyerek susturmadı mı?..
•
Bakın önümde Taha Akyol’un 15 Haziran 2005 tarihli ‘Demirel: Annelerin Başörtüsü Serbest’ başlıklı Milliyet Gazetesi’ndeki yazısı duruyor. Tarih 2005 olduğuna göre Köşk’e Sezer’den sonra kimin çıkacağı belli değil. Gül de olabilir, Erdoğan da. Ama o vakitler dillendirilen diğer isimler de olabilir. Tek tek sayıp da vaktinizi almayacağım. Neyse mesele şu; diğer isimler olursa, yani yerleşik düzenin “tamam” diyebileceği, “olur” vereceği isimler, sorun yok. Ama Erdoğan ya da Gül çıkarsa diye panik var. Demirel ise ‘bir bilen’ olarak diyor ki; “…. Cumhurbaşkanı olmak için kişinin veya eşinin kıyafetini düzenleyen bir kural yok. Başörtülü bir kimse ve eşinin başı bağlı kimse seçilmesin mi istiyorsunuz? O zaman bunu bir kurala bağlayın. Kanun mu, tüzük mü neyse onu çıkarın…….” Durdurun diyor yani durdurun kardeşim… Artık çok geç Sayın Demirel ve temsil ettiğiniz o yapı.. Çok geç.. Devrim adım adım gerçekleşiyor. Kalın sağlıcakla.