Merhamet elçilerimiz ve insani yardımın suistimali
“Dünyanın en cömert ülkesi” olmak hepimiz için iftihar vesilesi olduğu kadar omzumuza ağır sorumluluklar yükleyen şerefli bir pâye. Bu unvanı korumak ve hakkını vermek için önümüzdeki yıllarda insani yardım sektörümüzü hem genişletmek, hem de standartları olan bir çizgiye ulaştırmak öncelikli hedefimiz olmalı.
‘Refah arayan’ ülkeden ‘refah üreten’ bir ülke seviyesine ulaşmak ekonomik ve siyasi istikrarın ürünü olduğu gibi bu refahın paylaşılması da insani yardım teşkilatlarımızın ve bu kurumlara güç veren hayırsever insanımızın muhteşem bir eseri.
Kurban Bayramı’nda yeryüzüne dağılan fedakâr ‘merhamet elçilerimiz’ ve kurbanlarımız mazlum, mağdur, muhacir insanlara Türkiye’nin vicdanının sesini, nefesini ulaştırdı. Bu harikulade faaliyet, manevi buhran içerisindeki dünyada hâlâ taze bir ümit olduğunu gösteriyor. Binlerce gönüllü ile dünyanın hemen her yerindeki bu kurban hizmeti, menşei Türkiye olduğu için muhataplar nezdinde çok kıymetli. Türkiye hâlâ mazlumların yegâne ümidi. Bir parça kurban eti onlar için “Şimdilik bunu alın, yine geleceğiz” anlamına geliyor.“Yüz yıldır gelemiyorduk, mazur görün ama artık daha çok görüşeceğiz” demek bu gidişler…
Cumhuriyet tarihinde insanî yardımda henüz çok yeniyiz; son otuz yıldır gelişen bir alan insani yardım bizde, ama daha önceleri, Osmanlı Devleti’nde vakıflar eliyle yaygın olarak yapılan bir faaliyet insani yardım. Abdülhamit Han’ın İslam Birliği siyaseti çerçevesinde dünyanın dört bir yanına elçiler, yardımlar, ilim adamları göndermesiyle zirve yapan uluslararası insani yardım çalışmaları Cumhuriyet döneminde yetmiş yıl kesintiye uğradı. (ABD’ye bile biri sel, diğeri yangın felaketinde olmak üzere iki defa insani yardım göndermişti Sultan Abdülhamit)
Son yıllarda ise; hem insani yardım teşkilatlarının sayısı, hem de kapasitesi hayli yükseldi.
Standartların aynı oranda yükselip yükselmediğini görmek içinse ciddi bir çalışma yapmakta fayda var.
“Her dernek kuranın para toplaması, her para toplayanın dernek logolu yeleğini giyip dünyanın dört bir yanına gitmesi ne derece doğru?” sorusunun üzerinde çalışma yapılması gerekir.
Bayram öncesi bir yardım kuruluşu hakkında verilen karar değil, sadece bu soruyu sormamızı gerektiren. Temiz niyetlerle yapılan hayır faaliyetleri şayet bazı suistimallerin önüne geçilmezse zedelenebilir ve insani yardımın en önemli şartı olan güven ortamı sarsılabilir.
Bunun için şeffaflık, hesap verilebilirlik ve raporlama insani yardım teşkilatlarının olmazsa olmaz özellikleri olmalı ve sivil bir yapı tarafından her sene çok sıkı bir şekilde insani yardım teşkilatları denetlenmeli ve puan verilmeli. Bu tür bir denetleme ve kefâlet mekanizması, bu hayati ve hayırlı hizmetleri yapan kurumlarımızın artniyetli kampanya ve haberlerle yıpratılmasını önleyeceği gibi hayırseverler nezdinde kazandıkları güveni koruyup güçlendirecektir. Sivil ve âkil bir heyet tarafından belirlenecek kriterlerle oluşacak insani yardım endeksi ve şeffaf raporlar bu sahadaki standartlarımızı yükseltecektir.
Diğer bir mevzu da uluslararası insani yardım faaliyetleri esnasındaki tutum ve davranışlar: Yurt dışındaki diplomatik temsilciliklerimizin merhamet elçilerimize yardımcı olması, onların önlerini açması ne kadar önemliyse insani yardım görevlileri ve gönüllüleri de aynı hassasiyetle faaliyetlerini yürütmeliler. Onun için saha bilgisi ve insani yardım eğitimleri de yakalanan başarıyı korumak ve daha yukarılara taşımak için bir başka hayati nokta. Kurulacak bir İnsani Yardım Akademisi ile bu sahada çalışma yapmak isteyenler istedikleri eğitimi alabilirler.
İnsanlığa bizim adımıza hayır dağıtan merhamet elçilerimizi saygıyla alkışlıyorum.. Konuya devam edeceğiz..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.