“Kazıklı Voyvoda” mı, Hançerli IŞİD mi
Günümüzde meydana gelen olayların tarihle sıkı sıkıya bağlantısı olduğunu her gördüğümde, “Tarih tekerrürden ibarettir” diyenlere hak vereceğim gelir…
Ve meşhur allame İbni Haldun’un şu sözü:
“Sosyal olaylar iki su damlasının birbirine benzediği gibi benzer”…
Bizanslı meşhur tarihçi Halkondil’in, “Tarih sürekli bir başlangıçtır” demesi de oldukça ilginçtir…
İşte bu yüzden, tarihi, “olmuş bitmiş, geçmiş gitmiş olaylar” gibi görmenin büyük bir zaaf olduğunu düşünürüm.
Beşar Esed ve IŞİD meselesinde de sanırım tarihin “tekerrür” duvarına tosladık: Irak ve Suriye’de sinek gibi insan katlediliyor…
Batı dünyası gibi, “Bize dokunmayan yılan bin yaşasın” diyemiyoruz, çünkü her şey burnumuzun dibinde oluyor.
Ülkelerinden zulmen kovulan (göçe zorlanan) milyonlarca insan, Türkiye’yi “sığınak” olarak görüyor.
“Ne haliniz varsa görün” diyemiyorsunuz. Tarihi işlevinize yakışır şekilde içeriye “buyur” ediyoruz.
Milyonlar, sosyal sorunlarıyla birlikte ülkemize geliyor. Şu ana kadar dört milyar dolar harcayıp derde derman olmaya çalışıyoruz.
Birleşmiş Milletler kör ve sağır numarası yapıyor. Sadece “dilsiz” değiller: Bol bol konuşuyorlar.
Sınır ötesi envai çeşit zulüm devam ediyor. Bunu bahane edip Türkiye’yi kana boğmak isteyenler sokakları savaş alanına çeviriyor.
Polise, askere saldırılıyor, bayrağımız yakılıyor, Marketler, otobüsler, mağazalar, bankalar ateşe veriliyor…
Masum insanlar, maskeli Vandalların saldırısı altında kalıyor.
Neymiş?
“Türkiye Kobani’ye yardım etmeli”ymiş…
Siz Suriye’nin karışmasını fırsat bilip, Türkiye’ye rağmen, Kobani’de “bağımsızlık” ilân ettiniz mi, kardeşim…Ettiniz…
Bayrak çektiniz mi, kardeşim?.. Çektiniz…
YPG’nin bu çıkışını PKK, PYD ve siyasi uzantı olarak HDP destekledi mi?..
Destekledi.
Kobani’yi koruma görevini şimdi neden Türkiye’ye ihale ediyorsunuz?.. Türkiye “Yapmayın, etmeyin” diyen taraftır. “Yapın, edin” diyenler koruyacak: Yani Kobani’ye “devlet” diyenler... “Büyük Kürdistan” rüyasını görenler…
Dikkat edin!
Bu Türkiye’ye zulmedenlerin zulümle imtihanıdır. Ama hiçbir zulüm abad olmaz.
Hatırlayalım: Osmanlı sarayında yetiştirilmiş Eflak Prensi Vlad, Fatih’in desteği sayesinde III. Vlad sanıyla Eflak Voyvodası ilân edildikten bir süre sonra velinimetine karşı isyan etmiş, Fatih’in ikaz amacıyla gönderdiği elçilerini de kazığa oturtmuştu.
Zaten bu yüzden, III. Vlad, “Kazıklı Voyvoda” olarak nam salmış, “şeytanın oğlu” anlamında “Prens Drakul” diyenler de olmuştur.
Bu gelişmeler karşısında Osmanlı ordusu 1462 yılında Sultan II. Mehmed komutasında Eflak Seferi’ne çıktı.
Mahmud Paşa’nın hatıratına göre çok uzun mesafeler boyunca Osmanlı askerleri içilecek bir damla bile su bulamadı. Çünkü Fatih’in çocukluk arkadaşı Vlad Tepeş, geçtiği yerlerdeki su kuyularını zehirliyor, ekinleri ve hatta hayvanları yaktırıyordu.
Osmanlı ordusu Eflak’ın başkenti Târgovişte’ye ulaştığında Fatih Sultan Mehmed’in gördüğü manzara dehşet vericiydi…
Üç kilometre boyunda bir kilometre eninde bir alana kazıklar çakılmış, erkek, kadın ve çocuktan oluşan 20 bin insan kazıklara oturtulmak suretiyle katledilmişti.
Akıbet yakalandı ve “kârı itmam olundu”… Başı kesilip İstanbul’a gönderildi (1476 )...
Bugün, Prens Dracul Tepeş’in ya da Kazıklı Voyvoda’nın başı İstanbul’da bir çukurda, bedeni ise Romanya’da Snagov Gölü’nün üzerindeki bir manastırdadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.