Müze Ve Kütüphane Yakma Vahşeti
18. yüzyıl şairi Nedim, 13. yüzyılda yaşanan Moğol vahşetini “Tahammül mülkünü yıktın Hülagû Han mısın kâfir” mısraıyla 500 yıl sonra zikrederek toplum hafızasını canlı tutar. Yani aradan 500 yıl geçmesine rağmen, maşeri vicdan, 13. yüzyılda yaşanan vahşeti unutmamıştır. Hülagû istilasından 200 yıl sonra vuku bulan Timur istilası esnasında yaşanan vahşetler de hâlâ hafızalarda kayıtlıdır. (Cumhuriyet döneminde vuku bulan “Sivas, Sivas olalı, Timurdan bu yana böyle bir zulüm yaşamadı.” meselini hatırlayın lütfen.)
13. yüzyılda Hülagû ile, 15. yüzyılda Timur’la zihinlere kazınan zulmün pek çok boyutu vardı. Toplu katliamlar, işkenceler, sürgünler... Ama en az bunlar kadar acı olan ve medeniyet tarihlerinde telafisi yüzyıllar alan bir vahşet daha vardır ki bu da kütüphane yakmaktır. Bu yüzyıllarda yakılıp yıkılan kütüphanelerle, doğunun binlerce yıllık hafızasını silinmiştir. Mesela yakılan Bağdat kütüphanesinde İslam tarihinin en önemli eserlerinden bazıları yakılmıştır. Belki Türk dili ve kültürü için çok önemli olan el yazmaları, Moğol vahşeti esnasında Bağdat, Buhara, Samerkand ve Taşkent kütüphanelerinde yakılmıştır.
Uluslararası hukuka göre, savaş esnasında, müzeler, kütüphaneer ve hastanelerin damlarına buraların müze, kütüphane ve hastane olduğunu belirten bayraklar konur ki, buralar saldırıya maruz kalmasın, yakılıp yıkılmasın. Birinci ve İkinci Dünya savaşı vahşetlerinde bile kütüphaneler, müzeler ve hastaneler talan edilmemiştir.
Dünya, en büyük kütüphane vahşetine 1992 yılında Sırpların Bosna-Hersek kütüphanelerini tahrip etmeleriyle şahit olmuştur. Bu saldırıda 2 milyon civarında eser yakılarak Bosna-Hersek ve civarındaki kültürün hafızası yara almıştır.
İkinci büyük müze ve kütüphane talanı ABD’nin Irak’ı işgaliyle vuku bulmuştur. 2003 saldırısında, ABD, eski Babil ve Mezopotamya eserlerinin yer aldığı müzeleri yerle bir etmiştir.
Tabii, özellikle Sırp ve ABD vahşetlerinde tahrip edilen müze ve kütüphaneler, yerli halkın hafızalarını yok etmeye matuftu. Bu yaşanan cephe savaşlarından daha vahşi bir savaştı.
Aynül-Arab (Kobani) bahane edilerek yaşanan vahşetlerde de Diyarbakır’da Ziya Gökalp Müzesi, vahşilerin saldırısına uğramış ve tamamen yakılmıştır. Müzedeki eşyalar vekitaplardan hiç biri kurtarılamamıştır. Aynı olaylar çerçevesinde Siirt İl Halk Kütüphanesi de saldırıya uğrayarak tahrip edilmiştir.
Hayatı Diyarbakır’da geçtiği halde, Ziya Gökalp Müzesine hiç yolu düşmemiş bir insan için, ilk tahrikte yok edilebilecek merkezlerden biri haline gelir orası. Bereket bir kaç sokak arkadaki Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi vandalalrın saldırılarına maruz kalmamış.
Kitapla, kültürle, medeniyetle hiç alakası olmayan; hayattaki tek kutsalı silah ve öldürmek olan insanların toplumdan intikam alma mekanizmalarından biri, toplumun değer verdiği kurumlara saldırmaktır. Müzeler ve kütüphaneler, nedeniyetlerin hafızaları ve temellerinden ikisidir. Bu ikisinin olmadığı bir toplum, medeni değil, ilkeldir; aklı ve duygusuyla yaşamaz; hayvanlar gibi sadece iç güdüleriyle yaşarlar.
Ziya Gökalp Müzesi’ne ve 50 yıllık Siirt İl Halk Kütüphanesine saldıranlar, insandan daha alt kademedeki hayvanlardan bile aşağıda olan yaratıklardır. Hatta yaratık değil, tıbbi atık muamelesine tabi tutulmaları unutulmuş maddelerdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.