Kütüphane yakmak ya da CHP Merkezi yapmak
İddia şuydu: “Arap harfleriyle okuma yazma güçtü, bu yüzden okur-yazar oranı çok düşüktü; Atatürk harf İnkılâbı yaparak okuma-yazma oranını yükseltti.”
Vakıa kâğıt üstünde yüzde doksanımız okur-yazarız! Hakikatte ise “okur” sayımız az, yazar sayımız ondan daha da az! Neredeyse “devede kulak!”
Tabii otobüs tabelasından başka bir şey okumayanı “okur”, mesaj dışında bir şey yazmayanı “yazar” saymazsanız…
Sözün burasında, kitap, kütüphane ve okur konulu istatistiklere bir göz atmakta fayda var…
Japonya’da toplumun yüzde 14’ü, Amerika’da yüzde 12’si, İngiltere ve Fransa’da yüzde 21’i düzenli kitap okurken, Türkiye’de yalnızca binde 1 kişi kitap okuyor…
Bir Japon yılda ortalama 25, bir İsviçreli yılda ortalama 10, bir Fransız yılda ortalama 7, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ise 10 yılda ancak 1 kitap bitiriyor…
Okuma alışkanlığı açısından Uganda ve Tanzanya gibi, Afrika’nın geri kalmış ülkelerinden daha gerilerdeyiz (Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu-2013)…
Ayıptır söylemesi, ama 173 ülke arasında 86’ncı sırada yer alıyoruz.
Bir yılda, ders kitapları hariç, Amerika’da 72 bin, Almanya’da 65 bin, Brezilya’da 13 bin, Türkiye’de ise 6 bin 31 kitap yayımlanıyor.
Girmeye çalıştığımız AB ülkelerinde, kişi başına yıllık kitap harcaması 500 dolarken, Türkiye’de 2 doları zor buluyor…
Türkiye’deki kütüphanelerde 13 milyon kitap olmasına karşılık, Bulgaristan kütüphanelerinde 46 milyon, Rusya’da 739 milyon, Almanya’da 104 milyon kitap var…
Türkiye’de kütüphanelere kayıtlı üye sayısı 493 bin 500 iken, İran da 7 milyon, Fransa da 16 milyon, İngiltere’de 35 milyon kütüphane üyesi bulunuyor.
Almanya’da 7 bin 500 kişiye bir kütüphane düşerken, Türkiye’de 68 bin 500 kişiye bir halk kütüphanesi düşüyor…
Türkiye’de 1.412 kütüphaneye karşılık 570 bin kahvehane var. 49 bin 500 kişiye bir kütüphane, 122 kişiye bir kahvehane düşüyor.
Böyle bir ülkede kitap düşmanlığı yapılır, kütüphaneler yakılır, kitaplar “suçlu” muamelesi görüp karakollara depolanır…
Kobani bahanesiyle Diyarbakır başta olmak üzere, kütüphanelere, okullara, öğretmen evlerine, öğrenci yurtlarına, kısacası eğitim kurumlarına neden saldırdıklarını düşündükçe, gözlerimin önüne bu tablo geliyor.
Hatırlayalım ki biz, kitaba duyduğu saygıyı kâğıda yansıtan, yolda bulduğu kâğıt parçasını, üstüne basılmaması için derhal yol kenarına kaldıran, hatta Yalova’da kâğıt imalathanesi olduğu için ayaklarını Yalova istikametine uzatmayan bir kültürün çocuklarıyız…
Cumhuriyete kadar kütüphaneyi “toplumun şuuru ve hafızası” olarak görmüş, arşive “hazine-i evrak” (evrak hazinesi) demiş, kütüphane müdürlerine “kitap muhafızı” anlamında “hafız-ı kütüb” diyerek saygı göstermişiz.
O noktadan kütüphane yakma ya da CHP ilçe merkezi yapma (15.10. 2014 tarihli Yeni Şafak Gazetesi’nde yer alan, “Kütüphane buhar oldu” başlıklı haber) noktasına nasıl geldiğimizi anlamakta zorlanıyorum.
Acaba harf inkılâbının bunda bir rolü var mı?
Öyle ya: Kitaplar “elif-ba” (Kur’an alfabesi diyelim) ile yazılırken saygındı, “alfabe” (Lâtin alfabesi) ile yazılmaya başlandıktan sonra, saygı kayboldu!
Acaba eskiden Kur’an’a duyulan hürmet, aynı harflerle yazılan diğer kitaplara ve kitapların topluca bulunduğu kütüphanelere mi yansıyordu?
Hülâsa bu işin içinden çıkamadım, dostlar!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.