Futbolun gerçeği Ve bir haber, bir not!
Önce haberlerden başlayayım. Yine bana kızacaklar olacak. Olsun... Ben dümdüz bir yazarım. Kimseyle göbek ve cep bağım yoktur. Bu nedenle de ömrüm yettiğince yazmaya devam edeceğim.
Haber şu; Fenerbahçe’nin 1950’li yıllardaki büyük başkanlarından Bedii Yazıcı’nın büyük kızı vefat etti. Önceki gün Moda Camii’nde son görevimizi yapıp, merhumeyi toprağa verdik. Ama asıl acı olan ne biliyor musunuz? Fenerbahçe’nin dünkü üyelerinin dıdısının dıdısının vefat haberini veren ünlü(!) internet sitesinde tek satır haber yoktu. Neden mi? Bedii başkan ve ailesi hiç bir zaman yağcıların hamisi olmamıştır. Üstelik Bedii başkan bu ülkeye sigortacılığı getiren kişidir de...
Not ise şu: Milli Takım ve onun oynaması gereken oyun modeli, sistem, taktik gibi önemli saha içi olgularını dile getirdiğim yazılar sonrası bazı maillerde Terim’i koruduğum gibi saçma bir yaklaşım okudum. Yazıları lütfen dikkatli okuyun. Bakın bakalım Milli Takım’ın son üç maçı için tek ama tek suçlu kimi göstermişim. Haaa Terim hoca bu ülkenin bir numarasıdır. O başka, yaptığı büyük yanlışlar başka... Her insanoğlunun yaptığı gibi... Ne demişim, yere basmadan yürünmez.
Neyse biz yine dönelim saha içine... Dünkü yazımda İonescu isimli bir hocanın futbol gerçeklerinden söz etmiştim. Bugün de Lucescu ile bazı oluşumlar aktaracağım.
Lucescu, Galatasaray’a geldiğinde, Hakan Şükür hariç, UEFA Kupası’nı kazanmış kadro vardı. Buna bir de Jardel ilave edildi. Hoca bu kadroyla ligi, iki önemli oyuncusunun iç bünyedeki meydana getirdiği gerilim ve bazı dış katkılar sebebiyle ikinci bitirdi. Ama Şampiyonlar Ligi’nde iki grupta on maç oynadı ve çeyrek finale çıktı. Real Madrid’e 3-2 ve 0-3’lük skorla elendi. Baraj maçları da oynamıştı. Yanlış hatırlamıyorsam 14 veya 16 Avrupa maçı oynamıştı o sezon... İkinci sezon ise UEFA Kupası’nın kazanmış takımdan gidenlerin sayısı 7’yi buldu. Ve kadro oradan buradan toplanan ve kendi mahallerinde bile tanınmayan kiralık oyuncularla oluşturuldu. Takım şampiyon oldu. Şampiyonlar Ligi’nde ilk gruptan çıktı. İkinci grupta Barcelona, Roma ve Livepool’la oynanan beş maç da berabere bitti. Roma’da dayak yenildi. Son maçta da Barcelona’ya ofsayt golle kaybedildi.
Evet, Lucesculu Galatasaray’ın fotoğrafı bu idi. Sordum kendisine, nedir bu iki sezonun özeti diye. Şöyle cevaplamıştı: “Belgin, şayet ben ikinci sezondaki Galatasaray’ı birinci sezonumdaki kadro gibi, oyun biçimi ve taktik olarak, oynatmaya kalkışsaydım, ligde 80 gol yer, şampiyonluğu bırak, beşinci bile zor olurdum. Avrupa Kupaları’nda da daha ilk iki maçta elenir, ikinci gruba falan kalamazdım. Önemli olan malzemeye göre oyun planı, oyuncu değişikliğidir. “Aynı Lucescu daha sonraları da Sergen’le ilgili şunları söylemişti: “Bu büyük klası benden başka verimli kılan bir hocayla tanıştınız mı bu ülkede?” Aynı Lucescu’nun bir de bugünleri gören bir benzetmesi vardı: “Dikkat edin, burayı Çavuşescu’nun Romanya’sına benzetmeye başladılar...” Haklı çıkmamış mıdır, bu büyük hoca?
Bu son bölüm bundan sonraki milli maçlar için umarım bir yol haritası olur. Tabii ki Avrupa macerasına devam eden takımlarımız için de...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.