Çözüm Süreci: Ölüyü Diriltmek
Akil insanlar toplantısından öğrendiğimiz kadarıyla devlet örgütün temsilcileri anlaşmaya varmış ve Çözüm Süreci’ni daha ileri bir aşamaya taşımayı kararlaştırmış. Ancak bu anlaşmadan kısa bir süre sonra Abdullah Öcalan “tüm Kürtler yüksek yoğunluklu bir savaşa hazır olsun” demiş, bunu takiben de örgüt tüm Türkiye’yi savaş alanına çevirip onlarca insanın hayatına mal olan saldırıları gerçekleştirmiş…
Başka bir deyişle, Çözüm Süreci’ni ilerletmek bir yana eylemsizlik ortamı da iyice bozuldu. Örgüt her yerde… Dağda, bayırda, şehirde… Vergi adı altında haraç da alınıyor, mahkemeler kurulup, paralel bir yargı sistemi de işletiliyor, adam da kaçırılıyor, hatta güvenlik güçlerine de saldırılıyor… Bayrak yakma ve heykel olaylarında bir teğmen şehid edilmiş, bazı askerler de yaralanmıştı. Kobani gösterilerinde ise 2 emniyet mensubu şehid edilmişti… Örgüt karakollara ve şehirdeki güvenlik güçlerine saldırılarını sürdürüyor… Saldırılar Tunceli’de püskürtüldü, Yüksekova’da havadan bombalama ihtiyacı doğdu. Dün ise Kars’ta güvenlik güçleriyle çatışan 3 PKK’lı öldürüldü…
SÜREÇ ŞİDDETİ TASFİYE EDEMİYOR
Soruna iyimser bakan yorumculara göre sorunun kaynağında Öcalan değil, Kandil, yani PKK’nın fiili yönetimi var… Bir nevi ‘iyi PKK’lı, kötü PKK’lı’ açıklaması ile yaşananları anlamaya çalışan bu yaklaşım kanaatimizce kökünden yanlıştır… PKK da, Öcalan da, HDP de benzeri hedefleri benimsemektedir ve şiddeti bir araç olarak sonuna kadar kullanmaktadırlar… Öyle ki seçimle gelen milletvekilleri dahi canlı bombaları Kürt gençlerine rol model olarak sunmuş, PKK’lı teröristler olmasaydı kendilerinin vekil olamayacaklarını söyleyip, “onlara çok şey borçluyuz” demişlerdi…
Öcalan da hiçbir zaman şiddeti bir araç olarak kullanmaktan vazgeçmedi… Son olayların da ateşleyicisi onun açıklamaları oldu… Bunu birkaç haftadır yazıyorduk ve bundan dolayı çok sayıda okur tarafından yanıldığımız yönünde eleştiriliyorduk. Oysa ki Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan da dünkü açıklamalarında aynı noktaya geldi ve olayların Öcalan’ın açıklamasıyla başladığını kabul etti…
Ne demişti hapishanedeki Öcalan, “Halkımızın yüksek yoğunluklu savaşa karşı yaşamını şekillendirmesi gerekiyor. Sadece Rojava halkı değil kuzey ve tüm parçalardaki Kürt halkının buna göre yaşamını şekillendirmesi gerekiyor. Bütün Kürt halkını topyekun bu yüksek yoğunluklu savaşa karşı direnişe geçmeye çağırıyorum”.
Kısacası örgüt, İmralı’sıyla, Kandil’iyle, kısacası tüm unsurlarıyla şiddeti ve terörü siyasi bir araç olarak kullandı, kullanmaya da devam edecektir… Süreç şiddeti engelleyemedi, çünkü bu yönde bir niyet mevcut değil. Silahsızlandırma hedefi olduğu söylenen süreç boyunca silahlanmanın artması, hatta örgütün ordulaştırılmaya çalışılması bunun delilidir…
Başbakan Davutoğlu, sürecin devam etmesi için tek şartlarının kamu düzeninin bozulmaması olduğunu söylüyor. Akil insanlar toplantısında da örgütün haraç toplamaması, yol kesip adam kaçırmaması, güvenlik güçlerine saldırmaması, sözde mahkemeler kurmaması, sokakları karıştırmaması vs. halinde sürecin devam edebileceğini, görüşmelerin devam edebileceğini söylemiş…
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki hükümran bir devlette vergi toplamak, mahkeme kurmak, adam kaçırmak vs. bir örgütün insafına bırakılamaz. Egemenlik bu tür eylemleri bastırmayı, engellemeyi gerektirir. Eğer bir devlet bunu örgütten beklerse bunun sonu asla gelmez, hiçbir terör örgütü kendiliğinden şiddetten vazgeçemez.
ÖRGÜT KARARLI
Başka bir tabir ile PKK’nın hiçbir zor görmeden, aklın ve mantığın gereğidir diyerek terörden vazgeçeceğini düşünmek saflık olur, böyle bir tavır bilimin bulgularıyla da çelişir. Hangi hak verilirse verilsin, PKK silahı ve terörü bir araç olarak kullanmaktan vazgeç(e)meyecektir… Örgütün bir tek hedefi vardır ve Suriye’de-Irak’ta yaşananlar onu hedefi doğrultusunda çalışma konusunda daha da hırslandırmıştır, daha da cesaretlendirmiştir…
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, sadece çatışmasızlığı kar sayıp örgütü meşru bir taraf kabul etmek ve devletin resmi görevlilerinin bir terör örgütü ile müzakere aşamasına gelmesi büyük bir yanılgıdır, maliyeti çok yüksek bir hatadır. Kobani gösterilerinde bunun bedelinin ne olabileceği daha iyi bir şekilde görülmüştür… Ancak içeride ve dışarıda yaşanan tıkanıklıklar Hükümeti sözde Çözüm Süreci’ne mahkûm etmektedir. Kobani konusunda yaşanan pek çok tavizin altında da bu vardır…
ABD’nin bölge politikası PKK’nın işini kolaylaştırmakta, zaman zaman örgüt ile Amerikalılar adeta aynı oyunun iki ortağı gibi tamamlayıcı roller oynamaktadırlar. Kobani’de köşeye sıkıştırılan Türkiye’nin koridora razı gelmesi, PYD’ye havadan silah yardımına gereken tepkiyi gösterememesi sözkonusu işbirliğinin sonuçlarındandır…
Diğer taraftan içeride Hükümet’in etrafından güçlü bir karşı cephe oluşuyor. Gezi’de yaşananların tekrar etmesi halinde buna karşılık vermenin ne kadar güç olduğu Kobani gösterilerinde görüldü. Üstelik son bir yıldır güvenlik güçleri çeşitli nedenlerden dolayı en sıkıntılı günlerini yaşıyor. Poliste yaşanan soruşturmalar ve tasfiyelerden sonra Gezi çapında, belki de daha büyük bir kalkışmayı Hükümet’in göze alması zor görünüyor. Kobani gösterilerinin neden olduğu şokun bir nedeni budur. Diğer bir neden ise Çözüm Süreci’ne iyimser bakan yetkililerin, PKK’nın bir anda tüm sokakları esir alacak güce ulaşmasını yeni farketmiş olmalarıdır…
İşte bu nedenlerden dolayı Hükümet Çözüm Süreci’ni yeniden canlandırmayı, en azından yeni şartlara uyum sağlayıncaya kadar zaman kazanmayı umuyor… Yeni dönemin eskisinden farkı ise iki tarafın da silaha süreç boyunca daha fazla ihtiyaç duyacak olması. Örgüt, sürecin daha güçlü bir askeri güçle yürüyeceğine inanıyor… Devlet de, örgüte karşı daha fazla askeri önlem alarak sürecin yol güvenliğini sağlayabileceğini düşünüyor…
Kısacası taraflar arasındaki güvensizlik artmasına rağmen taraflar süreçten hala yararlanabileceklerini düşünüyorlar…
Bundan sonra örgüt tırtıklama yöntemiyle, iki ileri bir geri de olsa taleplerini devlete kabul ettirmeye, sokaklarda ise mevzi kazanmaya çalışacaktır. Öcalan’a sekretarya ve müzakerelere Kandil’den de bir temsilci katılması talebi sonu gelmeyecek taleplerden sadece bir kaçıdır… Örgüt yeni dönemde meşrulaşma ve Kürtlerin tamamına hâkim olma politikasını sürdürecektir…
Devlet ise verdiklerinin taviz olarak anlaşılmasını engellemek için milliyetçi çıkışlara bulanmış bir süreci izleyecektir… Ancak iç ve dış şartlar bu planlara izin vermeyebilir… İçeride seçim şartları ve kutuplaşma, dışarıda ise PKK güçleri ile IŞİD arasındaki çatışmalar planları çıkmaza sokabilir.
HİZBULLAH-PKK GERİLİMİ
Kobani gösterileri ile PKK devleti köşeye sıkıştırmayı başardı, ancak şiddet temelli gösteriler örgütün pek çok kitle ile arasının açılmasına da yol açtı. Bunlardan en riskli olanı ise Hizbullah ile yaşanan gerilimdir. Üyelerinin tamamına yakını Kürt kökenli ve dindar olan Hüda-Par üyelerine ve şubelerine dönük saldırılar pek çok kişinin hayatını kaybetmesi ile sonuçlandı. Bingöl’de yaşanan en son cinayet hesaplaşmanın sona ermediğini gösteriyor. Hiç şüphesiz örgüt ile Hizbullah’ı çatıştırmak isteyenler de çıkacaktır…
Taraflar arasında yaşanan sert atışmalar ve kanlı eylemler bölgeyi 1990’lı yıllarda yaşananlardan daha beter bir noktaya taşıyabilir. Eğer PKK, Suriye’de IŞİD’le yaptığı silahlı mücadeleyi Türkiye’deki ilişkilerine bulaştırırsa ve IŞİD ile dindarları karıştırırsa, PKK ile dindarlar arasında kanlı hesaplaşmaların başlaması, dolayısıyla olayların bir tür iç savaşa dönüşmesi ihtimali vardır…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.